İçeriğe geç
Anasayfa » SAĞLAM BİR İMAN İÇİN AMEL-İ SALİH

SAĞLAM BİR İMAN İÇİN AMEL-İ SALİH

Yüce Allah Bakara Sûresi 62. ayette: “Şüphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve sabiîler, bunlardan her kim Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel işlerse elbette Rabbleri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak değillerdir.” buyuruyor.

Yahudilerin, iman ve amelleri ne olursa olsun ebedi kurtuluşun kendi tekellerinde olduğu konusundaki yanlış düşüncelerini ortadan kaldırmak için böyle bir uyarı yer almıştır. Yahudiler, kendilerinin Yüce Allah ile özel bir ilişki içerisinde oldukları inancı ile her ne şekilde olursa olsun sadece İsrail oğullarından olmaları sebebiyle doğruca Cennete gireceklerini ve diğer insanların ise Cehenneme gideceklerini sanmaktadırlar.

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de Bakara 40. ayetten itibaren 22 ayetle bu talihsiz kavmin ne derecede serkeş, isyankâr ve tanrı tanımaz olduklarını açıklayarak, sonucun hiç de onların zannettikleri gibi olmayacağını bildirmiştir. Ayeti kerimede kurtuluşun ancak insan için İslam’ın bildirdiği şekildeki bir imana sahip olmasına ve bu iman üzere salih amel işlemesine bağlı olduğunu ortaya koymaktadır.

Bu ayeti kerime, bazı kimselerin savunduğu gibi yahudi ve hıristiyanların da cennete girmelerine bir delil teşkil etmekten çok uzaktır.

Yüce Allah hükmünü, bu dünyadaki genel kanaat ve kayıtlara göre değil, kişinin Allah katındaki gerçek değerine göre verecektir. Bu sebeple onlar, yüce Allah’tan gelen hidayeti kabul etmelidirler.

Bu ayetin yer aldığı bölümden açıkça anlaşılacağı üzere Kur’an-ı Kerim burada ebedi kurtuluş için gerekli olan kâmil iman ve amel-i salihatın ayrıntılarına değinmemiştir ancak bu ayrıntılar diğer ayeti kerimelerde açıkça ifade edilmişlerdir.

Hiç kimse için gerçek imanın ve ameli salihatın ne demek olduğunu, Kuran ve sünnete müracaat etmeden anlaması mümkün değildir. Bu yüzden İslam ve iman nimetinden yoksun olanlar için salih amel şöyle açıklanabilir:

Mesela Cezayir’i işgal edip iki milyon insanı, çoluk–çocuk, kadın-ihtiyar demeden katleden Fransız kâfirlerine göre bu iş bir salih ameldir.

Ayrıca yine yahudi olmayan bir kimseyi iğneli fıçıya koyup, kanının son damlasına kadar akıtıp, onunla hamur yoğurtup ekmek yaptıran ve o ekmeği mukaddes günlerinde yiyen yahudilere göre de bu iş bir salih ameldir. Filistinlilerin üzerine benzin döküp yakmak, öldürdükleri müslümanlara işkence ve eziyet yapmak da onlar için yine bir salih ameldir.

Müslümanlardan öldürdükleri adam sayısınca manevi derecelerinin yükselmesi inancı da onlara göre salih bir ameldir.

Bir diğer örnek de Hint devlet başkanının öz annesi Gandi’nin cesedini kendi elleriyle yakması da ona göre salih bir ameldir. Yine, komşumuz Irak’a 500 milyon ton bomba atılarak, savunmasız zavallı halkın Amerika tarafından katledilmesi, dünya barışı adına yine bir salih ameldir.

Kısaca söylemek gerekirse, özellikle müslümanlar üzerinde buna benzer uygulanan pek çok insanlık dışı uygulamalar yine İslam düşmanlarına göre birer salih ameldir.

Peki, o halde İslam’a göre ‘salih amel’ nedir?

Salih amel, elverişli – yararlı iş demektir. Bundaki ölçü de insana ahiret mutluluğunu sağlaması, Yüce Allah’ın rızasını kazanmayı hedef alması ve O Yüce yaratıcı katında bir değer ifade ediyor olmasıdır.

İmanı kuvvetlendiren, sağlamlaştıran, onu çepeçevre sararak koruyan şey salih ameldir.

Amel kelimesi Kur’an-ı Kerim’de, bütün çeşitleriyle 360 yerde geçerken ‘salih amel’ olarak da 90 küsür yerde geçmektedir.

İslami ilimler terminolojisinde salih amel, dinin yapılmasını emrettiği hayırlı işler anlamına gelir.

Fıkıh kitaplarında ise salih ameller, farz, vacip, sünnet, müstehâb ve mendûb bölümlerine ayrılırlar. Bu duruma göre Yüce Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından kaçınan kimse bir manada her an salih amel ile meşgul oluyor demektir.

İnsanlara ve trafiğin akışına zarar veren maddeleri yoldan alıp bir kenara koymak da salih amel sayıldığı gibi başkalarına yardım için gösterilen her faaliyet ve söylenen her söz de salih amel olarak kabul edilmiştir.

İslam’a göre bir kişinin kendi çocuklarını, başkalarına muhtaç etmemek için çalışarak geçimlerini temin etmesi ve ölümünden sonra da onlara bir miras bırakması salih amel sayılmıştır.

Allah Rasûlü, Sad bin Ebi Vakkas’a:

“Eğer sen Allah rızası için başkasına yiyecek ikram etsen sevap elde edersin, hatta eşinin ağzına verdiğin bir lokma ile sevap kazanırsın.”

Kur’an-ı Kerimin pek çok Âyet-i celilesinde, iman ve salih amelin, ahirete imanla beraber yan yana zikredilmiş olması amel-i salihin önemini belirtmektedir.

Yüce Allah çeşitli ayetlerde de müslümanları salih amel işlemeye teşvik etmiştir. Bu ayetlerden örnek olarak ikisini zikredelim:

“Ey şanı Yüce Peygamber! Temiz şeyler yiyin salih amel işleyin doğrusu ben yaptığınızı bilirim”[1]

“Kim tevbe edip salih amel işlerse şüphesiz o Yüce Allah’a hakkıyla yönelmiş olur.” [2]

“Muhakkak ki iman edip salih amel işleyenler yaratıkların en hayırlısıdırlar”[3]

Salih amel sabit bir fiil değildir. Yani sınırları çizilmiş ve sayıları belirlenmiş işlerden değildir. Zamana, yere ve şahsa göre değişir.

Salih amelde esas alınacak tek ölçü, yapılacak işlerin başkalarına yararlı olup olmamasıdır. Mesela akan bir suyu başkalarının hizmetine sunmak bir salih ameldir. Suyu bol olan yerde bu salih ameli işlemekle su bulunmayan yerde işlemek arasında bir fark vardır. Bu bakımdan salih amel işlenirken zaman ve zemin çok iyi seçilmelidir. Çok az bir emek veya masrafla daha çok hizmet amaçlanmaktadır.

Kulluk için yaratılan insanın işlediği salih amel onu karanlıklardan aydınlığa çıkarır, ilahi muştuya, yüce Allah’a kavuşturur. Salih amelle insanın rızkı bollaşır; kişinin Allah’a karşı olan şükür borcu da ödenmiş olur. Yüce Allah’ın rahmetini ve sonsuz nimetlerinin yolunu açan yüce bir davranıştır ve yüce Allah’ı razı eder.

“İman edip de iyi davranışlarda bulunanlara gelince, onlar için çok merhametli olan Allah, (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır”[4]

“İman edip sâlih ameller işleyen kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır.”[5]

Salih amelin niteliği aynı zamanda kulun makamını yüceltir hatta ona bahşedilen nimetlerin kalitesine bile etki eder.

“Herkesin yaptıkları işlere göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.”[6]

“Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah, onlara yaptıklarının karşılığını verir, asla kendilerine haksızlık yapılmaz”[7]

Şu da unutulmamalı ki insanın karşılaştığı bütün sonuçlar kendi eliyle işlediği amelin karşılığıdır. Bütün darlıklar, sıkıntılar, zorluklar, musibetler ve bununla beraber iyi haller sadece insanın kendi elinin kazancıdır. Yüce Rabbimiz insana onun kazanmadığı veya hak etmediği bir sonucu, herhangi bir çileyi veya cezayı vermez. Çünkü yüce Allah kullarına zulmedici değildir.

“Gece ve gündüz, güneş ve ay O’nun âyetlerindendir. Eğer Allah’a ibadet etmek istiyorsanız, güneşe de aya da secde etmeyin. Onları yaratan Allah’a secde edin!”[8]

“Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.”[9]

Bir davranışın kesin hükmünü ancak yanılmayan, şaşmayan, hata etmeyen ve her şeyi hakkıyla bilen Yüce Allah verir. O’nun iyi dediği davranışlar iyidir. O’nun kötü dediği davranışlar da kötüdür. Bir başka ifadeyle Allah rızasına uygun işler iyidir; O’nun rızasına uymayan davranışlar da kötüdür. Bütün ameller de bu ölçüye göre değerlendirilir.

Şu da bir gerçek ki ahiret hayatı insanın dünyada işlediği amellerin hesabının yapılacağı ve bu amellerin karşılığın alınacağı yerdir.

“Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.”[10]

Yüce Allah inkârcılara şöyle seslenmektedir:

“(Ey talihsizler!) Siz istediğiniz ameli işleyin. Allah, Rasûlü ve müminler onu göreceklerdir.”

“De ki: (Yapacağınızı) yapın! Amelinizi Allah da Rasûlü de müminler de görecektir. Sonra görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O size yapmakta olduklarınızı birer birer haber verecektir”[11]

Salih amel yapma hususunda Hz. Lokman’ın oğluna vasiyetini hatırlamakta da fayda vardır:

“Yavrucuğum yaptığın amel hardal tanesi ağırlığınca bir şeyde olsa bir kayanın içinde göklerde veya yerde bulunsa Allah onu mutlaka getirir ve hesaba katar. Çünkü Allah latiftir. Bilgisi her şeye ulaşır. O, Habirdir, her şeyden haberdardır. “

“(Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:) Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.”[12]

Bir başka hususta şudur ki hakiki Müslüman, bütün amellerini salih amel haline getirebilir. Eğer onun niyeti Allah rızası ise, o yalnızca yüce Allah’ı razı etmek için çaba gösterirse, o işinde yalnızca Allah’ın vereceği karşılığı hesaba katarsa, onun bütün işleri salih amel olur.

Örneğin Müslüman, yiyeceği yemeği daha güçlü olup daha mükemmel ibadet edebilmek maksadıyla yerse, bu yemek yeme işi bile salih amel olur.

Yine normal bir uyku ihtiyaçtır. Ne sevaptır ne de günah. Ancak bir mümin yatağına yatarken dua ile rabbini zikir ederek ve nimetlerine şükür ederek ya da gece kalkıp teheccüd namazı kılmaya niyet ederek yatarsa bütün uykusu salih amel olur. salih amellerin karşılığı ise insanın hesap edemeyeceği kadar fazladır.

“Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de evlâtlarınız. İman edip iyi amelde bulunanlar müstesna; onlara yaptıklarının kat kat fazlası mükâfat vardır. Onlar (cennet) odalarında güven içindedirler.”[13]

Ameli salihin Allah indinde makbul olmasının iki şartı vardır: Birincisi iman, ikincisi de samimi bir niyettir.

“Erkek olsun, kadın olsun, her kim de mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.”[14]

“Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdir.”[15]

“Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız. Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.”[16]

Allah Rasûlü bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

“Ameller ancak niyetlere göredir.”

Başkalarını iyi ve güzel ameller işlemeye davet etmekte Allah ve Rasûlü’nün övdüğü bir davranıştır. Aynı zamanda da salih bir ameldir.

“Hayrın işlenmesine vesile olan kişiye, o hayrı işleyenin ecri kadar ecir vardır.”

“İnsanların en hayırlısı başkalarına faydası dokunandır.”

Bir başka hadiste de:

“Toplumun efendisi onlara hizmet edendir.”

Sonuç olarak ayetlerden ve hadisi şeriflerden anlaşıldığı gibi salih amel yalnız ibadetlerden ibaret olmayıp günlük hayatta müslümanın diğer insanlara ve topluma karşı yaptığı her türlü güzel iş, yardım ve muamelelerdir.

Bu nedenle de Kur-an’ı Kerim, salih amelin sayısını ve sınırlarını belirlememiştir. Çünkü hayır ve iyilik yollarının sayısı ve sınırı olmaz. Cenabı Hak, böyle hayırlı işler yapmaya bütün müslümanları muvaffak etsin. (Âmin)

 

[1] Mü’minun 23/51

[2] Furkan 25/71

[3] Beyyine 98/7

[4] Meryem 19/96

[5] Hâc 22/50

[6] En’am 6/132

[7] Ahkâf 46/19

[8] Fûssilet 41/37

[9] Casiye 45/15

[10] Âl-i İmran 3/30

[11] Tevbe 9/105

[12] Lokman 31/16

[13] Sebe 34/37

[14] Nisa 4/124

[15] Enbiya 21/ 8

[16] Nahl 16/97