İnsanoğluna sunulmuş en büyük nimetlerden biri sağlıktır. Sağlık aynı zamanda insanın özüdür. Özünü kaybeden bir varlık hayatını sürdüremez, sağlığı bozulmuş bir insan da hayattan zevk alamaz; sosyal, toplumsal, manevi ve dini görevlerini yerine getiremez. Sağlıklı olmak, insan mutluluğunun öncelik taşıyan unsurudur. Sağlık genellikle kendiliğinden var olan bir nimet olarak algılansa da değeri ancak kaybedildiğinde anlaşılmaktadır. Oysa sağlık için bilgilenmeli, birer emanet olarak taşıdığımız organlarımızı korumalı ve her gaye için çaba sarf etmeliyiz.
Sağlık sadece fiziksel bir değer değil, büyük çoğunlukla zihinsel ve ruhsal bir değerdir. Çünkü zihinsel durumumuz fiziksel durumumuzu büyük ölçüde etkiler. Sağlıklı bir insanın bedeni ve ruhu uyumludur. Düşünce gözü yerindedir. Kendinin farkındadır. Hareketleri olumlu ve dengelidir.
Bozuk bir psikoloji ile sağlıklı bir bedene sahip olunması mümkün değildir. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” atasözü sağlığın fiziksel, ruhsal ve zihinsel bir bütün olduğunu açıkça ifade etmektedir.
Beslenmesine dikkat etmeyen, stres altında ezilen, iyimserliğini kaybetmiş, egzersiz yapmayan, yaşadığı anı zinde ve mutlu olarak sürdürmeyen, kendine dinlenme fırsatı vermeyen bir insan sağlığını uzun süre sürdüremez, koruyamaz ve mutlaka kaybeder.
Değerli bir nimetin asıl değerini onu kaybedince anlarız. Bunların başında da sağlığımız gelir.
Sağlıklı bir hayat için alınması gereken önlemlerin çoğu kolay ve günlük hayatta uygulanılabilir pratik faaliyetlerden oluşur. Nerede olursa olsun günlük hayatı düzenleyen bazı temel unsurların bilinçli olarak uygulanması, sağlığın korunması ve diğer insanlarla paylaştığımız hayatı kolaylaştırır.
İnsan, vücudun temel ihtiyaçlarını ancak dengeli ve sağlıklı bir beslenme ile karşılayabilir. Bunun dışında bir yol sağlıklı ve dengeli beslenmeyi bozacaktır. Acaba günümüzde dengeli ve sağlıklı beslenebiliyor muyuz?
Günümüzün yoğun temposunda insanlar fast-food yemekleri tercih ederek ayakta atıştırır oldukları, midelerinin doldurulmasının sağlıklı kalmalarını yeterli olduğunu sanarak dengesiz beslenmeyi bir moda olarak benimsemektedirler. Hatta evlerde bile dondurulmuş ürünler her geçen gün daha fazla kullanılır oldu.
Dengeli ve sağlıklı beslenme demek, açlığı bastırmak ve mideyi doldurmak demek değildir. Vücudun fonksiyonlarını sağlıklı olarak yerine getirebilmesi, bağışıklık sistemi olarak hastalıklara karşı müdafaa sisteminin desteklenmesi, gelişme, direnç gösterme gibi işlevlerini yerine getirebilmesi için protein, karbonhidrat, yağ, vitamin, mineral, su ve eser element dediğimiz maddeleri temin için dengeli ve yeterli besinleri alması elzemdir.
Gıdalar içerdikleri besin öğelerinin benzerlikleri itibariyle dört gruba ayrılırlar;
Süt, yoğurt, peynir grubu: Bu gruptaki besinler protein, hayvansal yağlar, kalsiyum, fosfor, B12, A vitaminleri açısından zengindirler.
Et, yumurta ve kuru baklagiller: Kırmızı et, tavuk eti, balık, yumurta, kuru fasulye, nohut, mercimek gibi gıdaların dâhil olduğu bu grubun besinleri başlıca protein kaynağıdır. Ayrıca doymuş ve doymamış yağlar, B vitamini, demir, çinko gibi elementleri içerirler.
Taze sebze ve meyve grubu: Bu gruptaki besinler vücut için kalsiyum, demir magnezyum, A,B,C, Fe, B12 vitaminleri ve folik asit kaynağıdır. Bol miktarda anti oksidan madde içerirler.
Tahıl grubu: Karbonhidrat içerikleriyle başta gelen enerji kaynağıdırlar. Ayrıca B ve C vitamini içerirler.
SAĞLIKLI BESLENMENİN TEMEL İLKELERİ
-Üç beyazı (şeker, tuz, beyaz un) az tüketin
-Her mevsim taze meyve sebze tüketin
-Özgür dolaşan hayvanların etini, süt ürünlerini ve yumurtasını yiyin.
-Zeytinyağı sıvı yağları ve margarini tüketmeyin. Doymuş yağları (Tereyağ) tercih edin.
-Her yiyeceği doğal şekline en yakın olarak tüketin, paketlenmiş gıdalara itibar etmeyin.
-Toplam diyetin en az yarısını çiğ yiyeceklerden oluşturun.
-Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyetiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdaları fazla tüketin.
-Acıkmadan yemeyin, doymadan kalkın.
-Yeteri kadar güneşlenin.
-Omega-3 / Omega-6 oranını artırın.
-Günde 1,5-2 lt. sıvı tüketin.
-Stresten uzak durun, 5 saatten az 9 saatten fazla uyumayın.
-Bal halis ise şifa verir. Günde 1-2 çay kaşığı yenilebilir.
-Kızartmalardan, tütsülerden ve mikro dalga fırın, teflon, alimünyum ve kalaysız kapları kullanmayın
Bütün çay çeşitleri çok yararlıdır, fakat şekersiz içilmelidir. Çaylar 5-10 dk. demlendikten sonra hemen tüketilmelidir, daha fazla beklerse antioksidan değeri azalır. Makine çayları içilmemelidir, yeşil çayın diğer çaylara büyük bir üstünlüğü yoktur.
Kahve – kapuçino – nescafe içmenizin sağlık üzerine olumlu bir katkısı yoktur. Günde 1-2 fincan klasik usulle yapılmış Türk kahvesi tüketilebilir.
Sanayi türü meşrubatın her türlüsü yararsızdır. Evde yapılan taze meyve suyu (posası ile birlikte) içilebilir.
Enerji içecekleri ise kullanılmamalıdır. Meşrubat olarak ayran, kefir, boza, şalgam suyu veya meyan kökü şerbeti içilebilir.
Enerji içeceklerinin içerdiği temel maddeler şeker ve kafeindir. Şeker içeriğinin yüksek olması uzun vadede insülin direncini ve buna bağlı hastalıkları artırır.
Su; bir insanın susuzluk hissi ile su ihtiyacını ayarlayabileceği düşüncesi çocukluk çağı için doğru olsa da diğer yaşlar için geçerli değildir. Susuzluk hisleri önemli ölçüde köreldiği için yaşlıların farkına varmadan susuz kalma tehlikeleri büyüktür. Günde mutlaka 6-8 bardak su tüketilmelidir.
YEMEK YEME SIKLIĞI
Çinlilerin dediği gibi sabah kahvaltısını kuvvetli yapın; akşam yemeği hafif olsun. Yemek miktarını şöyle bölümlemeliyiz: Sabah (3), öğle (2), akşam (1) saat 19:00-20.00’dan sonra mümkünse yemek yemeyin. Lokmaları iyice çiğneyin.
İslam fıkhı bazı mükellefiyetler bakımından, sabah ve akşam olmak üzere yemeği günde iki öğün kabul eder ki; üçüncüsü örf olmaktadır. Mesela fitre miktarları ve yemin kefaretlerinde yoksulları doyurma bu iki öğüne göredir.
Şüphesiz sağlık da öncelikli olan hıfz-ı sıhha / koruyucu hekimliktir. Burada elbet yeme-içmeyi düzenleyip ayarlamak birinci hedef olmalıdır. Kur’an-ı Kerim’deki; “Yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz.”[1] yönündeki o irşadı; biri gıda maddelerini israf etmeme, öteki de yemede ölçüyü kaçırmama, şeklinde iki boyutlu anlamak gerekir.
Peygamberimiz (s.a.v) yeme-içme ahlakı ve ölçülerin kaçırılmaması yönündeki irşat ve uyarıları hadis kitaplarındaki ilgili başlıklarla yerini almıştır.
-Peygamberimize bir yemek getirildiği zaman yere koyarak yerdi.[2]
-Çoğu zaman yemek için dizlerini çökerek, ayaklarının sırtları üzerinde otururdu. Bazen de sağ ayağının diker, sol ayağının üzerine otururdu.[3]
-Ben yaslanarak yemem. Çünkü ben kulum, kölelerin yiyişi gibi yer ve kölenin oturuşu gibi de otururum.[4]
-Hiçbir insan karnından daha şerli bir kabı doldurmuş değildir. Âdemoğlu belinin düzeltilmesine yardımcı olabilecek kadar birkaç lokmacık yeter. Eğer bu kadarla yetinmezse karnını 3’e taksim etmelidir. 3’de birini yemeye, birini helal içmeye, birini de nefes almaya ayırmalıdır.[5]
-Sıcak yemeğe üflenerek yemesi yasaklanmıştır.[6]
-Deve gibi suyu bir defada içmeyiniz. Bilakis iki veya üç defa da içiniz. İçerken besmele, içtikten sonra elhamdülillah deyin.[7]
-Şüphe yok ki, her arzu ettiği o anda yemen israf sayılır.[8]
-Suyu yavaş yavaş içiniz. Çünkü bu şekilde içmeniz mideniz için daha yararlıdır. Daha huzurlu ve daha sağlıklıdır.[9]
-Peygamber efendimiz günde iki öğün yemek yerdi. Onun üç öğün yediği hiç görülmemiştir.
Türk dünyasında, herkesin bildiği ve ilk İslam Türk devleti kabul edilen Karahanlılar veziri ve aynı zamanda bir ahlakçı-mutasavvıf kimliği olan Yusuf Hashacib’i misal verebilirim. O, kutlu bilgi anlamına gelen ünlü eseri Kutadgu Bilig’de, ziyafet/yeme-içme ahlakını da ele almış ve onun sağlıkla ilişkisine de yer vermiştir. Onun seçmece verdiğim bazı mısraları şöyledir:
-Boğazını gözet ve aşağılık insan olma; Bir boğaz için insanların kulu durumuna düşme.
-Şimdiye kadar itibarda bulunmuş birçok insan gördüm; boğazlarına hâkim olamadıklarından toprak olup gittiler.
-Boğazının esiri olma, ey boğazına düşkün adam! Boğazın esiri olursan bir daha bu esaretten kurtulamazsın.
-Daima sıhhatte kalmak ve hiç hasta olmamak istersen “az” adlı ilaç ye ve öyle yaşa, ey Beyzadem
Hekimlerin filozofu Ebu Ali İbni Sina’nın veciz sözüyle konuyu sonlandıralım.
“İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra 4-5 saat kadar yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam üstüne taamdır, yemek üstüne yemektir.”
[1] A’raf,7/31.
[2] İmam-i Ahmet bin Hanbel.
[3] Ebu Davut.
[4] Buhari.
[5] Tirmizi,Nesai,İbn-i Mace.
[6] Ahmet İbn-i Hanbel.
[7] Tirmizi.
[8] İbn-i Mace.
[9] Kenzu’l-Ummal.