İçeriğe geç
Anasayfa » SAHABE KİMLİĞİ VE BU ALANDA YAZILAN ESERLER

SAHABE KİMLİĞİ VE BU ALANDA YAZILAN ESERLER

Bir davaya ilk gününden itibaren destek olup bütün sıkıntılarına rağmen o yolda sabit kalabilmek insanı o davanın en kıymetli ferdi yapar. Sahabe nesli de vahiy geldiği ilk andan itibaren Rasûlullah’ın (s.a.v) yanında yer almış ve üzerindeki tebliğ sorumluluğunda Ona daima yardımcı olmuştur. Böylece hem zor zamanların insanları olmaları, hem de cahiliyenin karanlık günlerinde Peygamberimiz’in (s.a.v), onların ellerinden tutmasıyla toplumu aydınlatan birer meşale haline gelmiş olmaları, onları yüzyıllar boyu aşılamayacak kıymete ulaştırmıştır. Nitekim dünya tarihinin sayılı medeniyetlerinden olan İslam Medeniyeti bu asil dava adamları tarafından kurulmuş ve yüzyıllar boyunca isminden söz ettirmiştir.

Pek çok ayette Allah Teâlâ, bu kutlu nesilden övgüyle bahsetmiş, kendilerinden razı olduğunu müjdelemiştir. “Muhâcirlerin ve ensarın ilkleri ile onlara güzelce uyanlardan Allah razı olmuştur, onlar da Ondan razıdırlar. Onlara, sonsuza dek hep içinde kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Büyük bahtiyarlık işte budur.[1] ayetinde sahabe neslinin ilk temsilcileri olan muhacir ve ensar, Allah’ın rızasına nail olmaları vesilesi ile övülmüş ve cennetle müjdelenmişlerdir. Bunun dışında pek çok ayette de sahabîlerin Allah yolunda yaptıkları fedâkarlıklar takdir edilmiştir. Öte yandan Rasûlullah (s.a.v) pek çok hadisinde bizzat bu nesli övmüştür. Nitekim hadis eserlerinden “Fezâilü’s-sahâbe” başlıkları bu türden yüzlerce hadisi ihtiva etmektedir.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in terbiyesinde yetişen bu nesil, kendilerini bu kutlu davaya adamaları yanında Rasûlullah’ın (s.a.v) mirasını sonraki nesle aktarma gibi önemli görevi icra etmişlerdir. Rasûlullah’ın vefatı ile birlikte ilmin yegâne kaynağı haline gelen sahabîler, sonraki neslin başvuru merci’i olmuş ve pek çok ilim halkası meşhur sahabîlerin etrafında kurulmuştur.

İslam âleminde Peygamberimiz (s.a.v) zamanından itibaren bu özel nesil dikkat çekmiş, haklarında yazılan yüzlerce eserde onların yüksek mertebelerine işaret edilmiştir. Dîvânlar vesilesiyle Hz. Ömer döneminde ilk kayıtları tutulan sahâbîler, sonraki yıllar boyunca ilim ehlinin önem verdiği bir tabaka olmuş ve gerek hadis, gerekse İslam tarihi alanında kaleme alınan bütün eserlerde kendilerine yer verilmiştir. İslâmî ilimler arasında müstakil olarak sahabeyi konu alan ilk eserin Buhârî tarafından yazıldığı[2], günümüze ulaşan ilk kaynağın ise Tirmizî’nin Tesmiyetü ashâbi’n-Nebî’si olduğu bilinmektedir.[3]

Sahabe literatürü oluşturulurken geçmiş ulemanın, sahabe tanımları da önem arz etmektedir. Çünkü yapılan tarife göre sahabe arasında sayılması gereken isimler farklılık gösterebilmektedir. Bu açıdan bakıldığı zaman iki temel sahabe tanımı dikkat çekmektedir. Birinci tanım, “bir kimsenin sahabî sayılabilmesi için Rasûlullah (s.a.v) ile uzun süreli beraberliğinin bulunmuş olması gerektiği” üzerine kurulan ve Bakıllânî, Gazâlî, Abdülazîz el-Buhârî gibi fıkıh usûlcülerinin tercih ettiği görüşü yansıtmaktadır. Sahabî olmak için Peygamberimiz (s.a.v) ile ne kadar süre beraber olunması gerektiği konusunda yukarıdaki âlimler arasında –altı ay, bir sene, iki sene, beraber savaşa gitmek vb.- farklı görüşler bulunsa da ortak nokta Peygamberimiz’i (s.a.v) yeteri kadar tanımaya kâfi gelecek bir zaman olması gerektiğidir.[4] Usûl âlimleri bu tarifle -araştırma alanları gereği- haklı gerekçelere sahiptir. Nitekim fıkıh ilminde sahabe kavli/uygulaması bir delil olarak kabul edilmektedir. Buna bağlı olarak da Rasûlullah’ı sadece bir kere uzaktan gören bir kimseyi sahabe olarak tanımlamak, usûl ilminde zayıf bir delil almak olacaktır. Hadis âlimleri ise sahabe tanımını daha geniş tutmuşlardır. Mesela ilk sahabe eseri müellifi İmam Buhârî, Rasûlullah (s.a.v) ile arkadaşlık eden veya onu Müslüman olarak görenleri sahabe tanımına dahil ederken[5], bu alandaki en geniş eserin müellifi İbn Hacer’e göre ise Peygamberimiz’i (s.a.v) mü’min olarak görüp, imanlı olarak vefat edenler sahabî sayılmalıdır.[6] Hadis âlimlerinin sahabe tanımları ilk bakışta usûlcülerin tanımına göre daha zayıf bir tanım gibi gözükse de hadis ilminin hedef ve gayesi açısından gayet yerinde bir tercihtir. Zira hadis âlimlerine göre bir hadisin Rasûlullah’a (s.a.v) izafe edilmesi için onu yakından tanımak şart değildir. Nitekim bir heyetle Rasûlullah’a (s.a.v) gelerek onunla görüşen, daha sonra da ondan duyduğu hadisleri nakleden pek çok sahabî bulunmaktadır. Bu durumda usûlcülerin tarifini esas almak aslında senedi sağlam bir hadisin zayıf sayılmasına sebebiyet verecektir. Bu sebeple hadis âlimleri bu geniş tanımı tercih etmiş ve eserlerinde bunu esas almışlardır.

Tarih boyunca sahâbe-i kirâm hakkında yüzlerce eser kaleme alınmışsa da onların kimliklerini ortaya koyan kitaplara bakıldığı zaman hepsinin aynı özelliklere sahip olmadığı görülmektedir. İslâmî ilim dallarının pek çoğunda görülen gelişme/ilerlemeler sahabe literatüründe de yaşanmış, ilk yazılan eserler ile sonrakiler mukayese edildiği zaman muhteva ve yöntem olarak çok büyük farklılıklar gözlemlenmektedir. Mesela bu alanda günümüze ulaşan ilk eser olan Tirmizî’nin Tesmiyetü Ashâbi’n-Nebî’si yaklaşık 735 sahabînin ismini ihtiva etmektedir. Ancak burada verilen bilgiler son derece sınırlı olup sadece sahabînin ismi, künyesi, nisbesi gibi bilgiler yer almaktadır. Sonraki eserler ise daha çok sahabe/hadis rivayeti ilişkisi açısından konuya yaklaşmakta ve özellikle ravî sahabîler bu eserlerin ana konusunu oluşturmaktadır. Genellikle sahabîyi tanıtıcı isim-künye gibi bilgilerden sonra, örnek kabilinden, onun hadislerine yer veren bu tür eserlere İbn Ebî Âsım’ın el-Âhâd ve’l-Mesânî’si, el-Beğavî (v. 317/929), Mu‘cemu’s-Sahâbe’si, İbn Kâni‘nin (v. 351/962) Mu‘cemu’s-Sahâbe’si örnek verilebilir. Daha sonraki eserlerden İbn Hibbân’ın (v. 354/965) Târîhu’s-Sahâbe, İbn Mende’nin (v. 395/1004) Ma‘rifetu’s-Sahâbe, Ebû Nu‘aym el-İsfehânî’nin (v. 430/1038) Ma‘rifetü’s-Sahâbe’si gibi kitaplarda ise ravi sahabîlerden ziyade kaynak çeşitliliği artırılarak daha geniş bir literatür oluşturulmaya gayret edilmiştir. Nitekim ilk yazılan eserden sonraki yaklaşık 150 yıllık süre içerinde ele alınan sahabî isimlerinin ve dolayısıyla kitaplarının hacminin de arttığı görülmektedir. Mesela Tirmizî’nin eserinde 735 isim yer almakta iken Ebû Nuaym el-İsfehânî’de (tekrarlar ile birlikte) 4235 terceme yer almaktadır.[7] Sonraki dönemde kaleme alınan eserlerin ise mümkün olduğunca bütün sahabîlerin isimlerini kaydetmeyi amaçladıkları gözükmektedir. Nitekim bu dönemin ilk örneği olan İbn ‘Abdilber en-Nemerî’nin (ö.463/1070), yazdığı el-İstîâb fî Ma‘rifeti’l-Ashâb, adından anlaşılacağı üzere –imkanı ölçüsünde- bütün sahabîleri toparlamaya gayret etmiştir. Bu gayretin bir sonucu olarak da İbn ‘Adilber sonrası dönem bu alandaki iki temel ihtiyacı gözetmektedir. 1. Kendilerinden önceki eserlerin eksik bıraktıklarını tamamlama; 2. Önceki eserlerde yanlışlıkla sahabî olarak tanımlanan kimselerin hatalarını tashih etme. Bu tür eserlere örnek olarak ise ‘İzzüddîn İbnu’l-Esîr’in (ö.630/1232) Üsdü’l-Ğâbe fî Ma‘rifeti’s-Sahâbe’si, Ru‘aynî’nin (ö.632/1234) el-Câmi‘ li-mâ fi’l-Musannefâti’l-Cevâmi‘i, Zehebî’nin (ö.748/1347) Tecrîdu Esmâi’s-Sahâbe’si ve İbn Hacer’in (ö.852/1448) el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe’si gibi eserler zikredilebilir. Bu eserlerde tabiî olarak hacim ve terceme sayısında ciddî artışlar görülmektedir. Meselâ bu alandaki en geniş ve sistematik eser olarak bilinen el-İsâbe’de –eseri tahkik edenlerin numaralandırmasına göre- 12307 terceme yer almaktadır. Bu vesile ile dikkat çekilmesi gereken bir husus daha bulunmaktadır. Son başlıkta ele alınan eserler terceme sayısını artırmak ve gözden kaçan sahabîleri bile tespit edebilmek için kendilerini hadis kaynakları ile sınırlı tutmamış, çok daha geniş bir literatürden istifade etmiştir. Ancak bu durum –müelliflerin de işaret ettiği üzere- bir başlıkta o kimsenin sahabî olduğuna dair verilen bilgilerin ilk eserlerdeki kadar sağlam isnatlarla gelmemesi gibi bir sorunu da beraberinde getirmiştir. Mesela çok zayıf bir hadiste bile bir kimsenin sahabî olduğu belirtilse bu durum o ismin sonraki eserlerde yer alması için yeterli görülmüştür. Bu sebeple ilgili eserleri kullanırken bu bilginin de dikkate alınması gerekmektedir.


[1] Tevbe, 9/100.

[2] Ebü’l-Fazl Şehabeddin Ahmed İbn Hacer el-Askalânî, el-İsabe fi Temyizi’s-Sahabe,  nşr. Adil Ahmed Abdülmevcud, Beyrut, 1995, I, 153.

[3] Yardım, Ali, “Ashâb Bilgisinin Kaynakları ve Tirmizî’nin ‘Tesmiyetü Ashâb’in-Nebî’si” Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1985, sayı: 2, s. 271. 

[4] Ayrıntılı bilgi için bkz. Harun Reşit Demirel, “Ehl-i Hadis ve Usûlcüler Arasında Sahabe Tanımı Tartışması”, İslam Medeniyetinin Kurucu Nesli Sahabe: Sahâbe Kimliği ve Algısı, Tebliğ ve Müzâkereler, Tartışmalı İlmî Toplantı, 27-28 Nisan 2013, 2013, s. 449-467.

[5] Buhârî, Fedâilü’s-sahâbe, 1.

[6] İbn Hacer el-Askalânî, el-İsabe, I, 158.

[7] Geniş bilgi için bkz. Mahmut Yazıcı, Sahabe Bilgisinin Tespiti, İstanbul, 2015.