Salih amel: Uygun amel, ihlaslı amel, doğru amel manasındadır.
Neye uygun amel?
İmana uygun ameldir.
İman ne demektir ve imana uygun amel ne demektir?
İman, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîflerdeki gerçekleri tasdik demektir.
İmana uygun, Kur’an ve hadis gerçeklerine uygun olan demektir.
Kur’an ve hadisler neye helal diyorsa onu helal kabul etmek, neye haram diyorsa onu haram kabul etmektir. Farzın gereği onu yapmak, haramın gereği ondan uzak durmaktır.
İhlas ne demek ve ihlaslı amel ne demektir?
İhlas, kalbi Allah rızasına uygun olmayan anlayış ve huylardan halâs etmek, temiz kılmak, yaptığını Allah emrettiği için yapmak, terk ettiğini Allah yasakladığı için terk etmektir.
İhlaslı amel, Allah rızası için yapılan ve Allah rızasına uygun olan amel demektir.
Doğru amel ne demektir?
Doğru amel, iman doğrultusunda, Kur’an doğrultusunda olan amel demektir.
Netice: Salih amel, imana uygun, ihlaslı, Kur’an doğrultusunda ve doğru olan amel demektir.
Her görünen salih amel gerçekte salih amel midir?
Bir âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
“Nihayet o olgunluk çağına varıp kırk yaşına erişince: “Rabbim bana, anne ve babama verdiğin nimetler için, şükretmemi ve razı olacağın salih amel yapmamı ilham et! Benim için zürriyetimi de ıslah et. Ben sana tevbe ettim ve ben Müslümanlardanım.”[1]
Gerçek salih amel, görünüşte salih gibi olan değil, Allah’ın razı olduğu ameldir. Salihâttan sayılan cihad, infâk, ilim okutmak ve ilim vermek gibi amelleri işlemesine rağmen kıyamet günü bu amelleri yapan âlimin, mücâhidin ve zenginin -riyakârlıkları sebebiyle-cehenneme atılacağı haber verilmektedir. İşte bundan dolayı “Razı olacağın salih amel yapmamı bana ilham et.” diye dua edilmelidir. Allah Teâlâ’nın razı olduğu ve razı olacağı amel, ihlaslı ameldir.
Salih amel, kalpte ihlasın bulunduğu, riyânın, gösterişin, desinler ve duysunlar düşüncesinin bulunmadığı, sırf Allah rızası için yapılan ameldir.
Şu âyet-i kerîmede de Allah Teâlâ, konuşmaya değil sırf Allah’ın rızasını düşünerek yani ihlasla yapılan amele sevap vereceğini haber vermiştir:
“Onların fısıldamalarının birçoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi, iyilik yapmayı insanlar arasını düzeltmeyi emreden fısıldaşma hariç. Bunları Allah’ın rızasını kazanmak için yapanlara yakında büyük mükâfat vereceğiz.”[2]
Yapılan amellerin kabul edilmesinin iki temel şartı; kalpteki niyetin Allah için olması yani ihlas ve sünnete uymaktır. Dolayısıyla ihlas olmadıkça ve sünnete uymadıkça amellerin hiçbir değeri yoktur.
İhlas; imanın tarifine dâhil olan kalbin, amelleri içerisinde en önemli olanıdır. Hatta genel anlamda, kalbin amelleri diğer azaların amellerinden daha önemlidir.
Kalbî ameller, imanın esaslarından ve dinin temel kaidelerindendir; Allah’ı ve Rasûlü’nü sevmek, Allah’a güvenmek, dini yalnızca Allah’a has kılmak, Ona şükretmek, Onun hükmüne sabretmek, Ondan hakkıyla korkmak ve ümit etmek… gibi Bu amellerin hepsi, imamların ittifakıyla bütün insanlar üzerine vaciptir.[3]
İhlasın Önemi
Âlimlerden biri, ihlasın önemi ve değerinin büyüklüğü dolayısıyla şöyle der:
“Keşke, fakihlerden bir kısmının, insanlara ibadetlerindeki gayeyi öğretmekten başka bir işi olmasaydı. Niyet ile bağlantılı amelleri öğretselerdi. Çünkü insanların birçoğuna ne olmuşsa ancak bu konudaki bilgisizlikleri nedeniyle olmuştur.”
Ebû Hureyre T, Rasûlullah’tan x şöyle bir hadîs-i şerîf rivayet eder:
“Allah sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama O sizin kalplerinize ve işlerinize bakar.”[4]
Yakub şöyle der: “İhlaslı kimse, günahlarını gizlediği gibi hasenatını da gizleyendir.”
Salih İnsanın Özelliği
Bir adam, Şakik b. İbrahim’e şöyle sorar:
– İnsanlar beni salih olarak nitelendiriyor. Salih olup olmadığımı nasıl bilirim?
Şakik şöyle cevap verir:
– Birincisi: Gizli olarak yaptığını salihlerin yanında aleni olarak yap. Razı olurlarsa bil ki sen salihsin, yoksa değilsin.
İkincisi: Kalbine dünyayı sun. Reddederse bil ki sen salihsin.
Üçüncüsü: Nefsine ölümü hatırlat. Ölümü kabullenirse bil ki sen salihsin, yoksa değilsin.
Bu üç şey sende bir araya gelirse ameline riya sokmaması ve riyanın amellerini bozmaması için Allah Teâlâ’ya yalvar.”[5]
Kulun Afeti, Kibir, Kendini Beğenme
Bazıları şöyle der: “Kulun afeti nefsinden razı olmasıdır. Nefsine, ondaki bir şeyi güzel görerek bakan onu helâk etmiştir. Nefsini her zaman itham etmeyen aldanmıştır.”[6]
İbnü’l-Kayyım şöyle der: “Ameller için kibirden ve kendini beğenmeden daha kötü bir şey yoktur. Ameller için; kulun Allah’ın nimetine ve tevfîkine şahit olmasından, Ondan yardım dileyip Ona olan ihtiyacını kabul etmesinden ve amelini Onun için ihlas ile yapmasından daha faydalı bir şey yoktur.”[7]
Kırk Gün İhlaslı Olmak
Süfyan b. Uyeyne şöyle der: “Kul, kırk gün Allah için ihlaslı olursa Allah onun kalbinde hikmeti bir bitki gibi yeşertir. Dilini onunla konuşturur. Ona dünyanın kusurlarını, hastalığını ve ilacını gösterir.”[8]
Hamdûn el-Kassâr kendisine, “Neden selefin sözü bizim sözümüzden daha faydalı?” diye sorulunca şöyle der: “Çünkü onlar; İslam’ın izzeti, nefislerin kurtuluşu ve Rahman’ın rızası için konuştular. Biz ise; nefislerin izzeti, dünya talebi ve insanların rızası için konuşuyoruz.”[9]
Onlar ahiret için hazırlandılar. Ahiret için kendilerini donattılar. İslam için çalıştılar ve gayret sarf ettiler. Çok faydaları oldu ve yaptıkları kabul gördü. Sonra günler geçti; onlar gibi olanlar azaldı ve benzerleri zor bulunur oldu.
Günahı Bilmek, Gururu Terk Etmek, Kusuru Bilmek
Hz. Ömer’in T şöyle dediği rivayet edilir: “Günahını bilmen tevbenin doğruluğundan bir parçadır. Gururu terk etmen amelinin doğruluğundan bir parçadır. Kusurunu bilmen şükrünün doğruluğundan bir parçadır.”
Mutarrif b. Abdillah şöyle der: “Geceleyin uyuyup sabahleyin buna pişman olmam, geceleyin namaz kılıp sabahleyin bununla gurur duymamdan bana daha sevimlidir.”[10]
İyi Adamın Özelliği
Hz. Aişe’ye U bir adam soru sorar:
– İyi biri olduğumu ne zaman bilirim?
– Kötü biri olduğunu bildiğin zaman.
– Kötü biri olduğumu ne zaman bilirim?
– İyi biri olduğunu bildiğin zaman.
Saadet ve Kurtuluş İşareti
Bil ki ey sevgili kardeşim; saadetin ve kurtuluşun işaretlerinden biri de, kulun amelinde artış oldukça tevazuunda ve merhametinde de artış olmasıdır. Bu itibarla kulun amelinde artış oldukça, korku ve endişesinde de artış olur. Ömrü uzadıkça dünyaya olan hırsı azalır. Malı artırıldıkça, cömertliği ve sadakası çoğalır. Makam ve mevkii yükseldikçe insanlara olan yakınlığı, onların ihtiyaçlarını gidermesi ve onlara karşı alçakgönüllülüğü artar.
Niyetin Önemi
Yahya b. Ebî Kesîr şöyle der: “Niyeti öğrenin. Çünkü o, amelden daha önemlidir.”[11]
“Ameli olmayan niyete sevap verilir. Niyeti olmayan amele sevap verilmez. Hayra niyet edip gücü yettiği kadarını yapan ve tamamlayamayana tam olarak yapanın sevabı verilir.”
Allah Azze ve Celle’ye karşı ihlaslı olmanın ve Onun rızasını istemenin faydalarından birini de, Ebû Süleyman ed-Dârânî şöyle ifade eder: “Kul ihlaslı olursa, vesveselerin ve riyanın çoğu ondan ayrılır.”[12]
Muverrık el-Iclî şöyle der: “Allah’a ibadetimi Ondan başkasının bilmesini istemem.”
Sevgili kardeşim! Biz onlara göre neredeyiz?..
Muhammed b. Yusuf el-Esbahânî, ekmeğini bir fırıncıdan almazdı. Şöyle derdi: “Belki beni tanırlar da sevgi gösterirler ve dinini kullanarak yaşayanlardan olurum.”[13]
Riya, Şirk, İhlas
Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir: “Ameli, insanlar için terk etmek riyadır. İnsanlar için amel işlemek ise şirktir. İhlas, Allah’ın seni bu ikisinden de korumasıdır.”[14]
Mutarrif b. Abdillah eş-Şıhhîr şöyle der: “Nefse övgü olarak onu insanların önünde kötülemen yeter. Sen sanki onu kötülemekle övmek istersin. Bu da Allah katında bir terbiyesizliktir.”[15]
Kalbin Sıhhati, Amelin Sıhhati, Niyetin Sıhhati
Mutarrif b. Abdillah’tan yine şöyle nakledilir: “Kalbin sahih olması amelin sahih olmasına bağlıdır. Amelin sahih olması da niyetin sahih olmasına bağlıdır.”[16]
İkrime şöyle der: “Şüphesiz Allah, kulun ameline vermediğini niyetine verir. Çünkü niyette gösteriş olmaz.”[17]
[1] Ahkâf, 46/15.
[2] Nisâ, 4/114.
[3] İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ, X, 5.
[4] Müslim, Birr, 33; İbn Mâce, Zühd, 9; Ahmed, II, 285, 539.
[5] Ebu’l-Leys es-Semerkandî, Tenbîhü’l-Ğâfilîn, I, 24.
[6] İbn Kayyım el-Cevziyye, Medâricu’s-Sâlikîn, s. 99.
[7] İbn Kayyım el-Cevziyye, el-Fevâid, s. 64.
[8] Ebû Nuaym el-İsfahânî, Hılyetu’l-Evliya, VII, 287.
[9] İbn Kayyım el-Cevziyye, Sıfatü’s-Safve, II, 122.
[10] es-Siyer, IV, 109.
[11] Hılyetü’l-Evliya, III, 307.
[12] Medâricü’s-Sâlikîn s. 96.
[13] Hılyetü’l-Evliya, VIII, 131.
[14] Tezkiyetü’n-Nüfûs,s. 17; Medâricü’s-Sâlikîn,s. 95.
[15] “İki aç kurt..” hadisinin şerhi. (s. 46) İhlas ve Küçük Şirk’ten nakledilmiştir.
[16] İbn Receb el-Hanbelî, Câmiu’l-Ulûm ve’l-Hikem, s. 12.
[17] el-İhyâ, III, 314.