İçeriğe geç
Anasayfa » ŞEFAAT HAKTIR

ŞEFAAT HAKTIR

Şefaat; ahirette günahkâr müminlerin affı ile dindar mü’minlerin daha büyük derecelere ulaşması için peygamberler ve şefaat ehli mü’minlerin Allah’a yalvarmaları, niyazda bulunmaları demektir.

Şefaat, bir kimsenin bağışlanması için onun adına af dileme, aracılık yapma, özellikle günahkâr bir müminin affedilmesi veya bir mü’minin yüksek derecelere ulaşması için, Peygamber, şehit veya salih kulların dua etmesi,  dilekte bulunmasıdır.  Şöyle de denebilir: Şefaat, şefaat ehli kulların, âhirette öncelikle günahkârların bağışlanması yönünde vukû bulacak aracılık ve dilekleridir.

Ehl-i sünnet âlimleri şefâatin hak ve gerçek olduğunu, günahkâr kullara peygamberler ve Allah nezdinde derecesi yüksek olan seçkin mü’minler tarafından şefâat edileceğini, bunun da ancak Allah’ın izin verdiği kimseler tarafından ve yine ancak şefaat edilmelerine izin   verilen kimselere yönelik olabileceğini beyan ederler. Onlar derler ki, büyük günah sahipleri hakkında peygamberler ve şefaat iznine mazhar mü’minler  şefaat edeceklerdir.

Mutezile ehli, âhirette günahkârlara şefâat edilemeyeceğini ancak sevaba müstahak olanlara mükâfatlarının arttırılması yönünde şefaat edilebileceğini ileri sürerler.

Şefaatle ilgili ayetler:  Yirminin üzerinde ayette şefaatten bahsedilmektedir. Bir kısmının mealleri şöyledir: “Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.[1]

 Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir?[2]

Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur’an’la uyar. Onlar için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır.[3]

Bugün, sizi ilk defa yarattığımız zamanki gibi yapayalnız huzurumuza geldiniz, size verdiğimiz her şeyi arkanızda bıraktınız. Allah’ın size göre ortağı olduklarını iddia ederek yardımlarına, şefaatlerine güvendiğiniz ortakları/putları yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bütün bağlar artık kesilmiş, güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir.[4]

(…Verdiği haberler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler,  yahut tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan başkasını yapalım?”[5]

“Allah teâlâ, izin vermedikçe, hiç kimse şefaat edemez..[6]

“O gün, kimse şefaat edemez. Ancak Rahman olan Allah’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığı kimse şefaat eder.”[7]

“Rahman olan Allah’ın nezdinde söz ve izin alanlardan başkası şefaat edemez.”[8]

“Allah’ı bırakıp da, taptığı putlar şefaat edemez. Ancak hak dine inanıp ona şahitlik eden kimseler şefaat eder.”[9]

“Allah’ın izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz.”[10]

“Bütün şefaatler Allah’ın iznine bağlıdır”.[11]

Bu âyetlerde, şefaatin olacağı ama bunun ancak Allah Teâlâ’nın izni ile olabileceği ve Allah’ın izni olmadan kimsenin kimseye şefaat edemeyeceği, ayrıca putların, tautların asla şefaat edemeyecekleri bildiriliyor. Nitekim ayette şöyle buyruluyor: “Ondan başka ilahlar mı edineyim?

 O Rahman olan Allah, eğer bana bir zarar dilerse putların (var sanılan) şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramaz.”[12]

Kâfirlere putların şefaat edemeyeceğini gösteren âyetleri ileri sürerek, “müslümanlara Peygamberler, melekler, âlimler, evliya, şüheda, Kur’an-ı Kerim, oruç vb. şefaat edemez” diyenler, aslında ayet ve hadislere muhalif olan indi görüşlerini dile getirmiş oluyorlar. Çünkü onlar ayet ve hadislerde Allah’ın izniyle bazı kimselerin şefaat edeceklerinin bildirilmesini yok sayıyor veya görmemezlikten geliyorlar.

Ahiret hayatında yardıma ihtiyacın daha yoğun olacağı Mahşerde, Arasatta, Sıratta, Cehennemden çıkıp Cennete girmekte, ayrıca Cennette derecelerin-mertebelerin, makam ve mevkilerin yükselmesinde ve Allâh’ın cemâlini görebilmekte Şefaatin daha ziyade aranacağı ve taleb edileceği yerler ve konulardır.

Kelam kitaplarında bir akide meselesi olarak ele alınan şefaat,  Ehli Sünnete göre haktır ve olacaktır.

Hz. Peygamber’in Buharî ve Müslim başta olmak üzere, hemen bütün kaynaklarda yer alan “Her peygamber’in çok özel bir duası vardır. Ben de Allah’ın izniyle bu özel duamı, kıyamet günü ümmetime şefaat için saklamak istedim” hadisi şerifi, onun şefaat edeceğini beyan etmektedir.  Bu konudaki pek çok sahih hadis gibi  “Şefaatim, ümmetimin büyük günah işleyenleri içindir” hadisi de,  Hz. Peygamber’in ümmetine şefaat edeceğini bildirmektedir. Bu şefaat sayesinde kimi mü’minler azaptan tamamen kurtulurken, bazıları da günahlarının yarısından, ya da daha azı veya daha fazlasından kurtulacaklardır.

“Üç zümre kıyamet günü şefaat eder, bunlar: Peygamberler, sonra alimler, sonra da şehitlerdir.” anlamındaki hadisler, şefaat ehli bir çok mü’minin olacağını ifade eder.

Kur’ân-ı Kerim’de şefaatle ilgili ayetler ve ilgili hadis-i şerifler, insanları, istikamet üzere yaşamalarında ve ibadetlerini gerektiği gibi eda etmelerinde asla ihmale ve gevşek davranmaya götürmemelidir. Eğer insanlar kendilerini kurtarmaya bakmazlar ve şefaat edilmeye layık hale gelmezlerse, Hz. Peygamber dahi Allah’ın izni olmadan istediği kimseye şefaat etme gücüne sahip değildir.

Bir hadiste “Kur’ân-ı Kerim’i okuyun! Çünkü Kur’an, onu okuyanlara kıyâmet günü şefâatçi olarak gelecektir. Zehraveyn’i (Bakara ve Âl-i İmrân sûreleri) okuyun; zira onlar, kıyâmet gününde iki bulut yahut iki gölge veya saf bağlamış iki fırka kuş gibi gelecek ve okuyucularını müdâfaa edeceklerdir.  

 ‘Kur’an-ı Kerim’de otuz ayetlik (şanı yüce) bir sure vardır. Bu sure (kendisini okuyan) kimseye (kıyamet günü) şefaat eder ve Allah’ın onu affetmesini sağlar Bu sure Tebarekellezi bi-Yedihi’l-Mülk’dür. ”

İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe der ki, “başta Rasûlullah olmak üzere bütün peygamberler ve Allâh’ın izin verdiği sâlih kullar, evliyâullâh ve şehitler,  bazı günahkâr mü’minlere ve büyük günah sahibi kişilere şefâat edeceklerdir; bu haktır, âyet ve hadislerle sâbittir”.  Bu görüş, hiç şüphesiz Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mensuplarının da görüşüdür.

İmâm-ı Rabbânî,  “Kimi sâlih ve hayırlı mü’minlerin,  Allah Teâlâ’nın izni ile kıyâmet günü, âsîler ve günahkârlara şefaat etmeleri haktır, gerçektir. Rasûlüllah ‘Şefâatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir buyurmuştur” demiştir.

 

Şefaatin kısımları olarak şunları sayabiliriz:

Sevgili Peygamberimizin’e ait olup şe-fâatin en büyüğü ve en önemlisi olan “şe-fâat-i uzmâ”

Rasûlullah’ın  mü’minler için Allah katında olan şefaati.

Diğer peygamberlerin, velîlerin, sâ-lihlerin, şehitlerin vs şefâat etmeye izinli olanların şefâatleri.

Mü’minin kendi güzel amellerinin iktizası olan şefâat Yani müminlerin işledikleri iyi amellerinin  kendileri için şefaatçi kılınması  ve,

Bir mü’minin, diğer bir mü’min için dua etmesi ki, bu da bir nevi şefaattir.

Dünya hayatında sadıklarla, iyilerle beraber olanlar, istikamet üzere bir hayat yaşamada onların rehberliğinden faydalanacakları gibi, yarın ebedi hayatta karşılaşacakları sıkıntılardan kurtulmada da onların, hak şefaatinden yararlanacaklardır.

[1]  Bakara, 2/254.

[2]  Bakara, 2/255.

[3]  Maide, 6/51.

[4]  Maide, 6/94.

[5]  Araf, 7/53.

[6]  Sebe, 34/23.

[7]  Taha,20/109.

[8]  Meryem, 19/87.

[9]  Zuhruf,43/86.

[10] Yunus, 10/3.

[11]  Zümer, 39/44.

[12]  Yasin, 36/23.