İçeriğe geç
Anasayfa » SEVGİ… KİM İÇİN!

SEVGİ… KİM İÇİN!

İslam ahlakında sevgi, Allah’ı sevmek ve Allah (cc.) için sevmektir.

Allah’ı sevmek, Yüce Yaratıcıyı sevilmeye layık olduğu ve bizleri severek yarattığı için sevmektir. O yüce varlığın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmak suretiyle rızasını kazanarak O’na kendimizi sevdirmektir.

Hiç şüphesiz gerçek sevgi Allah (cc.) sevgisidir. Çünkü asıl varlık ve varlık sebebi O’dur. Bütün iyilikler ve ikramların maddi ve manevi nimetlerin yegâne sahibi odur. En iyi ve en güzel olanda O’dur. Ve bütün iyilikler ve güzellikler O’ndan gelir. O, Esma-ül Hüsna’nın ve binlerce güzel isimlerin sahibidir.  

Müminler en çok Allah’ı severler!

 “İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk tanrılar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır.”

Müminler Allah (cc.) aşkıyla ve Allah (cc.) sevgisiyle doludurlar ve tüm varlıklarıyla Allah’a muhabbet beslerler. Bu sevginin tabii bir neticesi olarak da O’nun emri doğrultusunda hareket ederler.

Bu hususta Allah dostlarından birisi şöyle demiştir: “Ey insan! Allah’a asi olduğun halde, O’nu sevdiğini söylüyorsun. O’nu sevip sevmediğin, hareketlerinde açıkça kendini göstermektedir. Eğer sen O’nu sevmiş olsaydın elbette ona itaat ederdin. Adet odur ki seven daima sevdiğine itaat eder. Allah Teala’yı sevenler, O’nun hükümlerini yerine getirir ve emirlerine itaat ederler.”

Allah’a gerçek dost olmak, O’nun dışındakileri (masivayı)  terk etmekle mümkündür. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim dilinden şöyle buyrulur:

“Doğrusu onlar (tüm putlar) ve tapanların benim düşmanımdır. Dostum ancak Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır.”

Allah (cc.) Niçin Sevilmeli?

Çünkü O beni yaratan ve doğru yola iletendir. Beni yediren içirendir. Sahibi bulunduğum her nimeti bana karşılıksız bahşeden O’dur. Beni herkesten çok seven de yine O’dur. Hastalandığım zaman bana şifa verendir. Benim canımı alacak olan sonra diriltecek olan da O’dur. Hesap günü hatamı bağışlayacağını umduğum da O’dur.

Allah’ı (cc.) her şeyden fazla sevmenin alameti, O’nun istediğini kendi isteklerine ve başkalarının isteklerine tercih etmektir. Ayrıca O’nu sevmek tüm diğer arzularını da Allah’ın yolunda feda edecek kadar sevmeyi gerektirir. Bununla beraber bu sevgi, Hz. Peygamber’i (sav.) sevip saymak ve O’nun yolunu izlemekle mümkündür.

Bu hususta Allah Rasûlü (sav.) şöyle buyurmaktadır:

“Bir kişi beni anne ve babasından daha fazla sevmedikçe iman etmiş olamaz.” Allah Rasûlü’nün bir başka hadisinde “Kişi beni öz nefsi, canı dâhil her şeyden çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.”

            Bir gün Hz. Ömer (ra.) “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben, seni nefsim hariç her şeyden çok seviyorum” der. O da “Ya Ömer olmadı, sen beni nefsin dâhil her şeyden çok sevmedikçe gerçek mümin olamazsın” der. Bunun üzerine Hz. Ömer (ra.) “Nefsim dâhil her şeyden çok seviyorum” der. Allah Resulü (sav.) de “Şimdi oldu Ya Ömer” der.

Yüce Allah Ahzab Sûresi’nin altıncı ayetinde bu hususu şöyle teyit etmektedir:

“Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır. Eşleri, onların analarıdır.”

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (sav.) bize bizden daha yakındır. Onu her zaman nefsimizden üstün tutmamız kendimizden daha çok sevmemiz dinin gereğidir. Bu sevgi bir takım boş iddialarla olmayıp onun tebliğ ettiklerine tabi olmak, emirlerine uymak, yolunda gitmek inanan Müslümanların en önemli görevidir.

 

“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah (cc.) da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah (cc.) son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki: Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah (cc.) kâfirleri sevmez.” (1)

Bu Ayet-i Kerime Yüce Allah’a ibadetin muhabbetine vasıl olabilmenin, O’nun rahmet ve mağfiretine erişmenin ancak O’nun Sevgili Peygamberine (sav.) tabi olmak ve O’nu sevmekle mümkün olacağı bildirilmektedir.

Ayetin iniş sebebi; Peygamber Efendimizin (sav.), kâfirlerin ileri gelenlerinden Ka’b Bin Eşref’i ve arkadaşların İslam’a davet etmesi üzerine onların yüce Peygamberimizin (sav.) bu davetini hafife alarak şöyle demeleriydi:

“Bizim Allah (cc.) katında sevgimiz bir çocuğun babası katındaki sevgisi gibidir. Biz Allah’ın en sevgili kullarıyız.”

Yüce Allah (cc.) onların bu asılsız iddialarını reddederek Habib-i Edibi’ne şöyle buyurmuştur:

“De ki; Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah (cc.) da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Yüce Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir.” Allah Teala’yı sevmek de ancak Hz. Peygamberi (sav.) sevmek ve ona itaat etmekle mümkündür.

Allah sevgisi, Allah’ın sevdiklerini sevmek, sevmediklerini sevmemekle mümkündür.

Sevgimizi menfaate dayanan bir sevgi haline getirmemeliyiz. Böyle olması halinde menfaate ulaşıldığında sevgi sona erer. Allah (cc.) rızasına dayana sevgi ise sonsuza dek devam eder. Kul Rabbini severse Rabbi de onu sever. Yüce Allah herhangi bir kulunu sevince onun sevgisini meleklerin kalplerine koyar sonra o sevgiyi insanların kalplerine koyuverir. Allah bir kulunu sevince Cebrail’i çağırır, O’na falancayı sevdiğini, Cebrail’in de onu sevmesini söyler. O da o kulu sever. Cebrail gök halkına Allah (cc.) falancayı seviyor sizlerde onu seviniz der. Gök ehlide o kişiyi sever. Daha sonra onun için yeryüzündekilerin kalplerine o kişinin sevgisi konur.

Allah Rasûlü’nün (sav.) sevgi ile ilgili şu duası ne güzeldir:

“Allah’ım sevgini bana bütün şeylerden daha sevimli kıl.

Haşyetin (korkun) bende her şeyden daha korkulu olsun.

Sana olan şevk ile bütün dünya ihtiyaçlarımı kes.

Dünya ehlinin gözü dünyaları ile aydın olduğu zaman benim gözümün nurunu sevgin ve ibadetin eyle.

Ey Allah’ım!

Bana sevgini nasip eyle.

Katından bana sevgisi faydalı olanın sevgisini de nasip eyle.

Sevdiğim bir şeyi bana nasip edersen sevdiğin şeyde bana bir kuvvet olsun.

Allah’ım!

Sevdiğim bir şeyi benden alırsan bu alış benim için sevdiğin şeyle olmaya bir vesile olsun.”

Bir mümin için hiçbir sevgi Allah sevgisinden daha ileri olamaz. Bu, Allah’ın bize koyduğu bir hidayet ölçüsüdür. Aksine bu halet-i ruhiye sahipleri Kur’an’da şöyle tehdit edilmektedir;

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, zarara uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasûlü’nden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (2)

Bu Ayet-i Kerime’de çok ciddi bir tehdit vardır ve bu tehditten çok az kimse kurtulabilmektedir. Dinden nasibi olmayan kişileri bir tarafa bırakalım, zamanımızdaki zahid diye geçinen kardeşlerimize dahi bakılsa onların basit bir dünya menfaatinin kaybedilmesiyle nasıl üzüldükleri görülür.

Hâlbuki dinî hususlarda zamanın nasıl gelip geçtiğine hiç aldırmazlar. Oysa bu mübarek ayet dünya zevklerini Allah’a, onun sevgisine ve itaatine tercih edenlerin er geç cezaya çarptırılacaklarını haber veriyor.

Allah Rasûlü (sav.) bir hadislerinde: “Sizden biriniz, ben kendisine malından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevimli olmadıkça tam anlamıyla iman etmiş olmaz.” buyurur.

Bu Hadis-i Şerif’te müminlerin kâfir ve fasık olan akrabalarıyla bütün ilgilerini kesmelerine işaret edilmektedir. Eğer bir şehirde küfür ve isyan çoğalır. Müminler ona mani olamazlarsa dinlerinin selameti için o beldeyi terk etmeleri gerekir. Bu ayet Allah’ın rızasını kazanmak isteyenlerin küfrün ve nifakın yaygın olduğu bir beldeyi terk etmelerine bir işarettir. Çünkü bunda Allah ve Rasûlü’nün rızası vardır.

Şu da bir gerçek ki hakiki Müslüman servet, ticaret, mal, mülk sahibi olabilir. Güzel binalarda oturabilir. Ancak bunları hiçbir zaman kalbine yerleştirip Allah sevgisine gölge düşürmez. Hele hele Allah’tan, O’nun yolundan ve O’nun kelimesinin yücelmesi için cihad etmekten daha önemli hale asla getirmez.

Ne mutlu Allah’ı canı gönülden sevenlere…

Dipnotlar:

  • Al-i İmran, 2/31–32
  • Tevbe, 9/24