Hz. Musa (as.)’nın dünyaya gelişini anlatan kıssayı bilirsiniz. İlahlık iddiasındaki Firavun, bir rüya görür ve gördüğü rüyadan dolayı korkup kederlenir. Rüyasında Kudüs tarafından gelen bir ateş görmüştür. Bu ateş, Mısır’a kadar uzanıp, Firavun’un evlerini yakar. Fakat sadece Kıptîlere zarar verir; İsrailoğulları ise kurtulur. Uyanınca hemen kâhin ve müneccimlerden rüyayı tabir etmelerini ister. Onlar da bu rüyayı; “İsrailoğulları içinden bir çocuk dünyaya gelecek, Mısırlıların helakına ve senin krallığının yok olmasına sebep olacak. Doğacağı zaman da iyice yaklaştı.” diye tabir ederler. Bu tabir üzerine telaşlanan Firavun, İsrailoğullarından doğan bütün erkek çocukların öldürülmesi emrini verir ve bütün erkek çocukları katledilir. Öyle ki, İsrailoğulları arasında iş yapabilecek insan bulmak çok zor hale gelmiş ve Kıptîlerin ileri gelenleri Firavun’a giderek, “Eğer böyle öldürmeye devam ederseniz, ileride bizim işlerimizi yapacak kimse bulamayacağız.” demişlerdir. Ancak bu katliam Hz. Musa’nın yeryüzüne gelişine ve Firavun’un sarayında yetişmesine engel olamaz…
Üzerinden binlerce yıl geçmesine rağmen, bugün de değişen bir şey yok aslında. Güncel Firavunlar gördükleri rüyalar üzerine, dün Bosna-Hersek’te olduğu gibi, Çeçenistan’ı, Irak’ı, Filistin’i ve Lübnan’ı işgal ediyor ve çocukları katlediyorlar. Peki, binlerce yıl öncesinde olduğu gibi, bugün zalimleri çocukları katletmeye yönlendiren asıl neden nedir? Bu sorunun cevabını bulabilmek için öncelikle İslâm ve diğer medeniyetlerin çocuk tasavvuruna bakışı üzerinde durmalıyız. İki medeniyet arasındaki fark ortaya konulduğunda, bu soru gibi, cevabı aranan birçok soru da kendiliğinden yanıtlanmış olacaktır.
İslâm medeniyeti ile Emperyalist batılı medeniyet arasındaki temel fark çocuk tasavvurunda gün yüzüne çıkar. Batılılar, bir an önce çocuklarının büyümesini ve hayatın içerisinde ayrı bir birey olarak yer almasını isterken, bizim medeniyetimizin mensupları ise çocukların yavaş yavaş büyümesini, hatta mümkün olsa hep çocuk kalmasını arzu ederler.
Çocuk, batı medeniyeti için bir anlam ve değer ifade etmez. Çocuk ancak, bizim medeniyetimiz gibi, vicdan sahibi bir medeniyetin mensupları için anlam ve değer ifade eder. Çocuk bizim için masumdur. Kötülük kalıtsal veya genetik bir şey değildir, yaratılıştan gelmez. Kötülük insanın akıl ve iradesinden kaynaklanır. Bu sebeple çocuğun dili, dini, ırkı önemli değildir. Çocuğun daha anne karnındayken bulunduğu yere, Allah’ın sıfatlarından olan Rahim’den yola çıkarak rahim denilmesi, ayrıca çocuğun temizlik ve masumiyetini temsil anlamında melek denilmesi medeniyetimizin çocuğa yüklediği anlam ve değerin en güzel göstergesidir. Müslüman kültürde çocuğa verilen anlam o kadar kuvvetlidir ki, bunca kötülük ve zulüm içerisinde yüzüyor olmasına rağmen, dünyanın hala mevcudiyetini sürdürmesindeki hikmeti çocukların masumiyetinin yüzü suyu hürmetine olduğuyla ifade eder.
İslâm medeniyeti için çocuk bütün gelişimini tamamlayıp akıl ve baliğ, yani birey, olduğunda ise artık çocukluktan çıkmıştır. Aklını kullanıp üretmeye, yapmaya başlayan birey artık Allah ve toplum önünde sorumludur (mükelleftir). Çıkacak sorunlarda aile değil, öncelikle birey mesuliyet sahibidir. Ancak bu, bireyin yalnız bırakıldığı anlamına gelmez. Çünkü o Allah’ın emaneti ve yegâne ödevidir. Bu sebepledir ki, aile vazifesini yerine getirmeli; bireye yardımcı olmalıdır.
Yardım, makina mekanizması kültürüne sahip olan, batılılar için bir anlam ve değer ifade etmez. Çocuk, onlar için, kapitalist makine mekanizmasının birer dişlisidir. Makinalar soğuk ve duygusuzdur; masumiyeti kaldıramazlar. Makina mekanizmanın çalışmasına mani olan veya boşa dönen tüm dişliler devre dışı bırakılmalıdır. Bu sebeple batılılar on sekiz yaşına basan çocuklarının evden ayrılmasını isterler. Bu çocuk başka bir medeniyetin mensubu ve/veya işleyen mekanizmaya çomak sokarak, çalışmasına engel oluyorsa derhal ortadan kaldırılması gerekir. İşte, küresel hâkimiyet arayışındaki tüm firavunların ve güncel temsilcilerinin çocukları katlederek işe başlamasının yegâne sebebi budur.
Ancak, Firavunlar ile güncel temsilcileri arasında tek bir fark vardır: Silahla hâkimiyet kuramadıkları yerlere kendi medeniyetlerinin anlam(sızlık)larını yükleyerek yeni bir medeniyet tasavvuru meydana getirmek isterler. Çocuğun, mevcut duruma ilişkin sorular sorup, cevaplar talep edecek bir birey haline gelmesini engelleyecek eğitim ve terbiye sistemini ortadan kaldırmak için uğraşırlar.
Çocuk, okulunda Amerikan milli marşı söylemeye, şükran günü veya cadılar bayramını kutlamaya başladığında ise kültürel anlamda katledilmiş olacaktır. Bu anlamda İsrail füzesiyle katledilen Beyrutlu çocuklar ile yeni bir İstiklal Harbi veremeyecek hale getirilmiş İstanbullu çocuklar arasında hiç bir fark yoktur. Hele bir de çocuğun aslında gelecek demek olduğu düşünülürse bu katlin anlamı çok daha iyi idrak edilecektir. Çocuğa; geleceğe ilişkin sahih bir tasavvura sahip olmanın yegâne yolu, geçmişe dair sahih bir bilgi ve inanca sahip olmasıdır. Soru gelecek ise, cevap geçmiştir. Soru gelecek ise, cevap çocuktur.