İçeriğe geç
Anasayfa » SOSYAL MEDYADAKİ DİNÎ BİLGİLER

SOSYAL MEDYADAKİ DİNÎ BİLGİLER

İnsanoğlu teknolojik açıdan hiç olmadığı kadar ileri olduğu bir noktaya gelmiştir ve bu ilerleme akıl almaz hızda devam etmektedir. Hayatın birçok sahasında insana büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Kolaylık sağladığı konulardan biri de özellikle internet aracılığı ile bilgi edinme ve paylaşmadır. Öyle ki insan her türlü bilgiye anında ulaşabilmekte ve bu bilgiyi birbirleriyle anında paylaşabilmektedir. Şu kadar var ki teknoloji, sağladığı birçok kolaylığın yanında beraberinde birçok yeni problem getirmiştir. Bilgi edinme ve paylaşma konusunda özellikle insanların suiistimal etmesi sebebiyle doğru bilgi bazen birçok yanlış bilginin arasında kaybolmaktadır. Ayrıca doğru bilgiler manipüle edilerek olmadık maksatlarla kullanılabilmektedir. Sonuçta insan bir bilgi kirliliği ile karşı karşıya kalmaktadır.

İletişim ağının insanın ceplerine kadar girmesiyle, insanın isteği dışında, bu bilgilerle yüz göz olunması bir başka problemdir. Eskiden sadece konuşmak ve mesaj atmaya yarayan telefonlar artık ana akım medyayı geride bırakan sosyal medyanın en büyük zemini olmuştur. Sosyal medya ise doğru bilgiden çok bilgi kirliliğinin olduğu ve bu bilgilerin paylaşıldığı bir platform haline gelmiştir. Dinî konular da bundan nasibini almaktadır. Dünyevî konulardaki bilgi kirliliğinin bile birçok zararı bulunurken dinî konulardaki bilgi kirliliğinin zararları meseleyi çok daha ciddi hale getirmektedir.

Bundan dolayı çoğunluğu gençler[1] olmak üzere Müslümanların bu malzemelerle yüz göz olduğu bu platformun başıboş bırakılamayacak kadar önemli olduğu görülmektedir. O halde bu platformu doğru dinî bilgiyi edinmede daha faydalı hale getirmenin yollarını düşünmemiz ve zararlarını asgariye indirmemiz gerekmektedir.

Bu amaca yönelik bazı öneriler içeren yazımız[2] meseleyi iki soru üzerinden ele alacaktır:

1- Sosyal medyada karşılaştığımız dinî bilgilere karşı tavrımız ne olmalı?

2- Sosyal medyada dinî bilgiler paylaşılırken tavrımız ne olmalı?

            Sosyal medyada karşılaştığımız dinî bilgilerde şu ihtimallerin göz önünde bulundurulması ve ona göre tedbir alınması gerekir:

            1- Her ne kadar kulağımıza hoş gelse bile ayet ve hadis olarak sunulan kelam, ayet veya hadis olmayabilir.  Aynı şekilde falanca âlim sözü diye veyahut falanca ilmî kitapta geçiyor diye paylaşılan şey o âlime/kitaba ait olmayabilir. Bundan dolayı sadece kulağımıza hoş ve hikmetli geldiği için teyit etmediğimiz sürece bunları ayet/hadis/âlim sözü olarak paylaşmamız ya da beğenmek suretiyle takipçilerimizin/sosyal medyada ekli arkadaşlarımızın görmesini sağlamak doğru değildir. Bu söz veya bilgi bazen bilmediğimiz grup veya kişi tarafından paylaşılabilir. Bu durumda zaten, “Size bir faa ka paylaşılan şey o asık haber getirirse onu araştırın.” ilahî kelamın muhatabı olarak araştırmamız gerekir. Bazen de tanıdığımız, güvendiğimiz ancak ilim ehli olmayan bir kimse tarafından paylaşılabilir. Bu durumda ise ilgili mü’min kardeşimizin kulağına hoş geldiği için kaynağı doğru kabul ettiği ihtimali söz konusu olur. Bundan dolayı yine araştırmamız teyit etmemiz gerekir.

Ne niyetle olursa olsun yalana ortak olmak caiz değildir. Bu hususta “Doğruya sarılın. Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi daima doğru söyler ve doğruyu araştırırsa Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalandan sakının. Yalancılık kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye ve yalana talip ola ola Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.” hadisini düstur edinmemiz gerekir. Dolaylı olarak da olsa yalana ortak olunmaması, doğrunun her daim araştırılması lazım gelir.

             2- Ayet/hadis diye karşılaştığımız kelam gerçekten de ayet ve hadis olabilir. Ancak öncesi ve sonrası bilinmediği için veya bilinmesi gereken bazı malumatlar bizde bulunmadığı için ya da tercümesi yanlış verildiği için ilgili ayet ve hadis yanlış anlaşılabilmektedir. Öyle ki anlaşılan şey ayetin/hadisin anlatmak istediğine taban tabana zıt olabilmektedir. Bundan dolayı ilgili ayetten/hadisten hemen yargı çıkarmak yerine tefsirlere ve şerhlere bakılması gerekir.

            Örnek:

Allah’tan ve ayetlerinden sonra hangi hadise (söze) inanıyorlar.”[3] âyet-î kerimesini zikredildikten sonra “Bu ayete rağmen hala nasıl hadislerin bağlayıcılığından söz ediyorlar.” şeklinde yapılan bir paylaşım.

Bu ve buna benzer ilmîlikten uzak paylaşımlar karşımıza çıkabilmektedir. Hâlbuki ayette dile getirilen hadis kelimesi “söz” manasına gelmekte olup Peygamber Efendimiz’in hadis-i şerifleriyle hiçbir alakası yoktur.

3- Bazen de bir ayet/hadis, yaşadığımız çağdaki belirli bir zümrenin lehine veya aleyhine olacak şekilde bazı dünyevî amaçlarla paylaşılır. Ya da ayet ve hadisler, dünyevî çıkarlar gözetilerek güncel bir olayla ilişkilendirilebilir. Buradaki temel amaç ise ayetin güncel örneklerle anlaşılması olmayıp dışarıda oluşturulan anlamın ayetlere yüklenmesidir. Bu durumda da ayetin/hadisin suiistimali söz konusu olmaktadır. Bu, suiistimali yapanlardan çok, suiistimal edilen ayetlere/hadislere bakış açısına zarar vermektedir. Hatta bundan dolayı insanlar üzerinde ayetlerin/hadislerin etkisi azalmaktadır. Din-i Mübîn İslam sadece belirli bir dönemdeki bir zümreye değil kıyamete dek bütün insanlığa gönderilmiştir. Allah’ın insanlara olan rahmetinin tecellisidir. Bu rahmetten insanları alıkoyacak, soğutacak eylemlerden veya o eylemlere aracı olmaktan uzak durmak gerekir.

            4- Bazen de bildiğimiz bir âlimin bilmediğimiz bir eserine nispetle bir bilgi paylaşılabilir. İlk araştırmada gerçekten o âlimin bahsi geçen eseri olduğunu teyit edebiliriz. Belki eserin (veya tercümesinin) ilgili yerini görebiliriz.  Ancak bununla da yetinilmemesi, eserin mahiyeti hakkında bilgi sahibi olunması gerekebilir. Örneğin; “mevzuat” eserleri uydurma hadislerin toplandığı eserlerdir. Bir söz paylaşılıp falanca âlimin ‘el-mevzuat’ adlı eseri diye kaynak verilebilir. Bu durumda bu sözün uydurma olduğu ifade edilmiş olunur. Mevzuat eserlerinin mahiyetini bilmeyen kişi ise bu uydurmayı kaynağı olan bir hadis diye paylaşabilir.

            5- Bazen de karşımıza akaid, fıkıh veya herhangi bir dinî alanda sloganik kısa yargı cümleleri içeren sözler çıkabilir. İlk duyulduğu anda kulağa mantıklı da gelebilir. Ancak şu unutulmamalı ki kulağa mantıklı gelme sebebi bizim o konudaki bilgi eksikliğimiz olabilir. Araştırıldığında sözün doğruyla hiçbir alakası olmadığı, belki de doğru bilgiler çaptırılarak yanlış hükümler çıkarıldığı görülebilir. Nasıl ki beden sağlığı ile ilgili konularda kulağa mantıklı gelen her bir bilgiyle hareket etmiyor, işin ehline soruyorsak aynı şekilde bizim ebedî hayatımızı ilgilendiren bir konuda daha hassas yaklaşmamız, işin aslını araştırmamız ve öğrenmemiz evleviyetle gerekmektedir.

            Örnek:

Ahmed b. Hanbel bir milyon hadisi ezberlemiş. Buhârî yüzbinlerce hadis arasından sahihini toplamıştır. Hâlbuki Peygamberimiz yemeden, içmeden ve uyumadan konuşsa bile yirmi üç yıllık risaletinde bu kadar çok hadis söyleyemez.

İlk anda kulağa mantıklı gelen bu söz araştırıldığında hakikatle hiçbir alakası olmadığı, tamamen bir çarpıtma ürünü olduğu görülecektir. Şöyle ki, bir hadisin senet ve metin olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Senet kısmı hadisi rivayet eden ravi silsilesini ifade ederken metin kısmı Peygamberimiz’in sözünü ifade etmektedir. Bir hadisin birden fazla tariki (ravi silsilesi) olabilmektedir ve hadis âlimlerince bu tariklere de hadis denebilmektedir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde hadis sayısındaki büyük rakamlar anlaşılmaktadır. Hadislerin sayısı hakkında yapılan bir çalışmada[4] mükerrerler hâriç, sahâbe ve tabiûnun sözleriyle beraber hadis sayısının 30.000’i geçmeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Görüldüğü üzere bu bilgiler ışığında ilk başta mantıklı gelen bu sözün bilinçli veya bilinçsiz tamamen çarpıtma ürünü olduğu ortaya çıkmaktadır.

Sosyal medyada dinî bilgi paylaşırken dikkat edilmesi gereken hususları da maddeler halinde şu şekilde sıralayabiliriz:

1- Ayet/hadis bir yargı cümlesine dayanak olarak paylaşılacaksa ilgili ayetin/hadisin yapısı, sebeb-i nüzûlü/sebeb-i vürûdu, bağlamı gözetilmeli, bu şekilde sağlam temellere dayandırılmalıdır.

2- Paylaşılan dinî bilgilerin başkaları tarafından da paylaşılabileceği göz önünde bulundurulmalı, yanlış anlaşılmaya müsait ifadeler, açıklama yapılarak verilmelidir. Bu gözetilmediği takdirde ilgili paylaşımdan olmadık manalar çıkarılabilir. Bu durumda başta faydalı gözüken bu paylaşım zarar verici hale gelmektedir.

3- “Doğru bir Kur’an algısıyla birlikte onun sevilmeyenin, karşıt olanın başına indirilecek bir sopa, kendi görüşünü destekletecek bir yandaş ya da muhalefeti bertaraf edici bir silah olmadığı unutulmamalıdır[5]

Maalesef günümüzde en çok gözden kaçırılan hususlardan biri budur. Her insanın kuvvetli veya zayıf bir benliği vardır. Hiçbir insan kendi benliğinin hedef alınmasını istemez. İnsanın kendini koruma içgüdüsü en temel güdülerdendir. Bundan dolayı doğrudan hedef gösterilerek insanın benliğini hedef almak, bunu da ayet ve hadislerle yapmak, hele hele dünyevî hedeflerle yapmak son derece vahim bir durumdur.  

4- Tebliğ maksadıyla toplumdaki bir probleme değinilecekse veya toplumda yanlış bir itikada karşı reddiye kabilinden bir yazı paylaşılacaksa bu probleme belirli şahıs veya gruplar üzerinden değil genel ifadelerle değinmek suretiyle ilgili şahıs ve grubun kendi kendine öz eleştiri yapması sağlanmalıdır. Bunun sağlanması için “yanlışı ortaya koyma” dilinden çok “doğruyu anlatma” dili kullanılmalıdır. Aksi takdirde kendisi veya bağlı olduğu grubu hedef alınan kimse iç muhasebe yapmak yerine söz konusu yanlışlara daha da fazla sahip çıkacaktır. Paylaşılan reddiye her ne kadar görünüşte hakikati anlatma ve yayma maksadıyla dile getirilmiş olsa da kendi fikirdaşlarını rahatlatmaktan öteye geçemeyecektir. Sonuç olarak ise yanlışlara daha fazla sahip çıkan bir grup ile fikirlere değil şahıslara daha öfkeli olan, fikirlerle değil şahıslarla mücadele eden iki grup ortaya çıkmaktadır.

5- Her konunun bir uzmanı olduğu gibi dinî ilimlerin de uzmanı vardır. Yeterince bilgi sahibi olmadığımız konularda paylaşımda bulunulmamalı, tartışmalara girilmemelidir. Yine bir konuda yeterince malumat sahibi olsak bile tartışma adabını bilmiyorsak -bu konuda herkesin iyi bir şekilde öz eleştiri yapması gerekir- veya tartışmalara tahammül edebilecek, tartışmalarda sakin kalabilecek bir yapımız yoksa yine tartışılmamalıdır. Ayrıca hatalı paylaşımda bulunan bir kimse, herkesin görebileceği yorum kısmından değil özel mesaj kısmından güzel bir dille uyarılmalıdır. Aksi takdirde işin içerisine nefsanî duygular girebilmekte ve o kişinin yanlışta diretmesi veya yanlışı savunması söz konusu olabilmektedir. Bu ise mü’min kardeşimizi daha büyük bir hataya sevk etmek anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak bu dünyanın imtihan yeri olduğu unutulmamalı; yaptığımız her bir amelden, her bir paylaşımdan sorumlu tutulacağımızı hatırımızdan çıkarmamalıyız. Özellikle sosyal medya gibi umuma açık bir platformda hatalarımıza birçok kişiyi şahit kılmamaya, hatta onların paylaşmasıyla hatalarımıza başkalarını da ortak kılmamaya özen göstermeliyiz. Yine sağlıkla alakalı bilgilerde gösterdiğimiz ihtimamın daha fazlasını dinî konularla alakalı bilgilerde göstermeliyiz.

وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ اِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤٰادَ كُلُّ اُولٰٓئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُلًا

“Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.”[6]


[1] Bu konunun önemini anlamak açısından bazı istatistiksel bilgilerin verilmesini uygun olacaktır. 2019 yılında 3.48 milyar kişi –dünya nüfusunun yüzde 42 sine tekabül etmektedir- sosyal medya kullanıcısıdır. 2018’de bu rakam 3.19 milyar kişiyken yüzde 9’luk bir artış olmuştur. Bu rakamın her geçen gün arttığı apaçık bir gerçektir.

82,4 milyon nüfusa sahip ülkemizde; Nüfusun %72’sini oluşturan 59.36 milyon internet kullanıcısı, nüfusun %63’ünü oluşturan 52 milyon aktif sosyal medya kullanıcısıdır. Bu kullanıcıların ekseriyeti de 25 yaş altıdır.

2019 yılında Türkiye’de elektronik cihaz kullanımına göre yetişkin insanların %98’i cep telefonu kullanırken, bunların %77’si akıllı telefon kullanmaktadır. İnsanlar internette günde ortalama 7 saat geçirmektedir. Bunun ortalama 2 saat 46 dakikasını sosyal medya oluşturmaktadır. (We are social ve Hootsuit tarafından her yıl hazırlanan sosyal medya istatistikleridir.)

[2] Sosyal medya ile ilgili daha detaylı okumalar için bkz:

1- M. Raşit Akpınar, “İslam Hukuku Açısından Sosyal Medya”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2017/3, sayı:28

2- Fatih Tiyek, “Sosyal Medyadaki Ayet Paylaşımlarında Dikkat edilmesi Gereken Hususlar (16 Nisan 2017 Referandumu Bağlamında)”, KSÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017 sayı:30

3- Mehmet Yusuf Yagır, “Günümüz Medyasının Hucurat Suresindeki Bazı Ahlâkî İlkelere Göre Değerlendirilmesi”, e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, cilt: 10 sayı: 2

4- Âdem Korukcu – Muammer Cengil – Özkan Ardahanlı, “Sosyal Medya ve Din: Facebook Örnekleminde Dini Çerikli Paylaşımlar Üzerine Bir Değerlendirme”, Geçmişten Geleceğe Ahlak.

[3] Mürselât, 77/50.

[4] Mustafa Karataş, Hadislerin Sayısı.

[5] Fatih Tiyek, “Sosyal Medyadaki Ayet Paylaşımlarında Dikkat edilmesi Gereken Hususlar (16 Nisan 2017 Referandumu Bağlamında)”, KSÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017 sayı:30.

[6] İsrâ, 17/36.