İçeriğe geç
Anasayfa » ŞÜKÜRLE TAMAMLANAN İBÂDET VE KULLUĞUMUZ

ŞÜKÜRLE TAMAMLANAN İBÂDET VE KULLUĞUMUZ

Allah Tealâ Hazretlerine ibadet ve kulluğun ancak şükürle tamam olacağına işaret etmek için Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların güzel ve temiz olanlarından yeyin ve o nimet karşılığında Allah’a şükredin; eğer gerçekten O’na ibadet ve kulluk eden kimselerseniz.”[1]

Şükür, kulun Cenâb-ı Hakk’ın kendisine nimet olarak ihsan ettiği şeyleri yaratılış gayesine ve Hakk’ın rızasına uygun bir şekilde kullanmasıdır.

Şükür, insanın, Allah’ın kendisine vermiş olduğu nimetlerden başkalarını faydalandırmasıdır.

Şükür, Cenâb-ı Hakk’ın sayısız lütuf ve ihsanlarına karşılık, söz, fiil ve kalp ile; övgü, saygı, sevgi ve minnettarlığın ifâdesi olarak O’na yönelmek ve kullukta bulunmaktır.

Kulluk şiarı olan şükür üç şekilde gerçekleşip tamamlanır: Dil ile şükür, kalp ile şükür ve amellerle şükür olmak üzere…

Dil ile şükür: Nimetin gerçek sahibi Cenâb-ı Hakk’a hamd ü senâ etmek, her an O’na muhtaç olduğunu itiraf ederek nimeti söylemektir.  Bu emr-i İlahi Kur’an-ı Kerim’de şöyle zikredilmiştir.

“Rabb’inin nimetine gelince, onu şükür için anlat da anlat/söyle.”[2]

Kalp ile şükür: Nimetlerin hakiki sahibinin Cenâb-ı Allah olduğunu bilip tanımak, O’nu tasdik etmek, O’na sonsuz hürmet ve muhabbet duymak, O’nun sayısız ihsanına rağmen nefsin cefasını düşünüp, hayâ sahibi olarak O’ndan af dilemektir.

Nitekim Nebiyy-i Ekrem –sallallahu aleyhi ve selem-  şöyle buyurmuşlardır:

“Allah’ım! Senin bana lütf u ihsan ettiğin nimetleri i’tiraf ederim. Hiçbir akıl ve mantığa sığmayan kusur ve günahlarımı da i’tiraf ederim.  Allah’ım! Beni affeyle. Çünkü Senden başkası günahları affedemez.”[3]

Kul nimette ancak nimetin gerçek sahibini görür, başka bir şey göremez.

Kul neticede anlar ki, yüce Allah’ın bahşettiği nimetlerin bir cüz’üne bile şükür etmekten acizdir. Hakiki şükrü yapanın ancak Allah olduğunu görür.

Hak Teâlâ celle ve a’lâ Hazretleri sözlerin en güzelinde şöyle buyurur:

“Kim çalışır bir güzellik kazanırsa, biz onun bu husustaki güzelliğini artırırız. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, şükre şükrün en güzeliyle karşılık verendir.”[4] “Üzerinizde nimet namına ne varsa hepsi Allah’ındır.”[5]

Amellerle (vücudun a’zaları ile) Şükür: Vücudun a’zalarını ve Hakk’ın sayısız, hadsiz nimetlerini O’nun hoşnutluğu istikametinde kullanmak, nimete karşılık hayırlı amel işlemekle yapılır.

Allah’ın verdiği nimeti Allah’a ibadet yolunda harcamak, Allah’ın verdiği nimetle O’na isyan etmemektir. Bu güne kadar yapamadığı taat ve ibadetleri yapmaya gayret göstermektir.

Şükrümüzü haramlardan kaçınarak ve salih amellere sarılarak ispat etmeye çalışmalıyız. Çünkü “şükür, Allah Teâlâ’nın lütfettiği nimetle O’na asi olmamak ve o nimeti ma’siyete sermaye etmemektir.”[6]

Şükür, insanın mazhar olduğu nimetin cinsinden edâ edilir. Cenâb-ı Hakk, her nimetin kendi cinsinden yapılacak şükrü ile nimetlerini artıracağını Kur’an-ı Kerim’inde açıkça beyan buyuruyor:

“Andolsun ki, Eğer şükrederseniz, size olan nimetimi elbette artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz, haberiniz olsun ki, benim azâbım çok şiddetlidir. (iman, akıl, sağlık, varlık, hürriyet, devlet gibi nimetlerimi çeker alırım)”[7]

Şükür, nimeti arttırır, nankörlük dert getirir, sıkıntı doğurur; nimetin bozulma ve çekip alınma” sebebi olduğu da değişmez doğrular kitabımız Kur’an-ı Mübîn’de şöyle haber verilir:

“Şüphesiz ki, bir millet (bir toplum) kendi özlerindeki/kalplerindeki iyi hali değiştirip bozmadıkça Allah da onlara verdiği nimeti değiştirip bozmaz.”[8]

Şükredici bir kalp, bütün vücudu şükre sevkeder, hayrı celp eder, derdi yok eder. Ömre bolluk ve bereket verir, topluma huzur ve mutluluk kazandırır.

Elde ettiğimiz nimetlere karşı, o nimetlerden başkasına pay çıkarmazsak, katiyyen o nimetlerden dolayı Allah’a şükretmiş olmayız. Yoksa: “Ya Rabbi şükür el-Hamdülillah” demenin bir tesbih kadar, yani “sübhanallah” demek kadar bir sevabı vardır.[9]

Çünkü şükür, kulun Cenâb-ı Hakk’ın kendisine nimet olarak ihsan ettiği şeyleri yaratılış gayesine uygun bir şekilde kullanması manasına geliyorsa da, yalnız dil ile “Ya Rabbi şükürler olsun” demek yeterli değildir.

Yüce Rabbimizin Kelâmını, Peygamber Efendimizin güzel ahlâkını, İslam Dininin eşsiz âdâbını (âdâb-ı muâşereti; birlikte yaşama ve hoş geçinmenin edeplerini, prensiplerini) öğretmek ve öğrenmek de en üstün bir şükürdür. İnsanlara teşekkür etmek de bu prensiplerden biridir. “Nitekim Hadis-i Şerif’de şöyle buyrulmuştur:  “İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a şükretmemiş olur.”[10]

Peygamber Efendimizin bu ifadesine göre; insanlara teşekkür borcunu ödemeyenler, Allah’a hamd ve şükür ederek bu borçtan kurtulamazlar. Allah’a şükrümüzün geçerli olması için, O’nun kullarına karşı olan teşekkür vazifemizi yerine getirmek mecburiyetindeyiz.”[11]

Merhum Mahir İz Üstadımızın “Tasavvuf” isimli eserindeki şükürle ilgili şu açıklamalarını teberrüken naklediyorum:

Şükür: İnsanın, Allah’ın kendisine vermiş olduğu nimetlerden başkalarını faydalandırmasıdır.

Yani bir adamın, yediği yemeğin cinsinden, onu bulamayan birine ikram ederse, o nimete şükretmiş olur. Aynı şekilde, ilim tahsil eden bir adam, öğrendiklerini başkalarına öğrettiği takdirde, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu ilim nimetinin şükrünü edâ etmiş olur.

Meselâ bir san’atkârın ehil ve kabiliyetli birini yetiştirmesi, Allah’ın lütfuyla kazanmış olduğu sanatın şükrüdür.

Bir doktorun haftada bir gün muhtaçlara bedelsiz bakması küçük bir şükürdür, iki gün bakarsa orta halli bir şükürdür. Üç gün bakarsa, işte ona şükr-i a’lâ derler. Kazancını temin eden halk ile, haftayı bölüşüyor demektir. İşte bu “tiyb” olan, (kendisinde gönül hoşluğu bulunan helâl) kazanç nevindendir.

Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’inde: “Kullarımın içinde hakkıyla şükreden azdır.”[12] buyuruyor ki, yukarıda açıkladığımız şükür, her babayiğidin yapacağı şükürlerden değildir.

Hakiki şükür olsa….

Bahsi geçen ve dua makamında yapılan şükrü, yani şükür kelimesini, milyonlarca Müslüman her vesile ile tekrar eder. Fakat içlerinde bu yüzden nasibi artan görünmez. Eğer bu şükür kelimesi, hakiki şükür olsaydı, Allah onların nimetlerini artıracağını va’d ve beyan buyurmuştu, derhal durumları değiştirmesi iktiza ederdi. Çünkü: “Eğer nimetinime şükrederseniz artırırım”[13] meâlindeki Âyet-i Celile gayet sarihtir.

Şükrün kemâli, mutlak ziyadeye beşarettir. Fakat ne cihetten ve ne cinsten olacağı bilinmez. Çünkü Allah, insanın rızkını ummadığı ve beklemediği yerden de verebilir.

“Allah, kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah’a güvenen kimseye O (c.c.) yeter.”[14] Âyet-i Celilesi bunun en açık delilidir.[15]

Nimet ve Hayra Müstağrak Mümin’in Şükür ve Niyâzı

Cenâb-ı Hakk şükretmekle sorumlu kıldığı biz kullarına şunları hatırlatmaktadır:

“Allah sizi -mükemmel bir insan olarak- annelerinizin karnından çıkardı, sizler hiçbir şey bilmiyordunuz, size kulaklar, gözler ve gönüller verdi ki şükredesiniz.”[16]

Kulak, göz ve gönül gibi organlarımızı hayırlı amaçlar için kullanmak, yaratılış gayelerini unutmamak ve Hakk’ın çizgisinden ayırmamak suretiyle şükretmiş oluruz.

Rabbimiz’in nimetleri karşısında okuyup tefekkür edeceğimiz, sözlerin en güzellerinden biri şöyledir:

“Bu Rabbimin bir lütfudur. Kendisine şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim, diye beni imtihan ediyor.”[17]

Rabbimiz’e olan şükür borcumuzu, mal ve servetimizden hak sahiplerine vererek, bedenimizle de tâat ve ibadete yönelerek ödememiz gerekir ki imtihanı kazanalım.

Hiçbir dünyalık beklemeksizin var olandan vererek şükreden, vermek nasip olduğu için sevinen, infakı, ikramı, güzel sözü ve güler yüzü ile kardeşlerini sevindiren, böylece de Hakk’ın varlığına bolluk ve bereket ihsan ettiği sevilen kullarından olalım.

Allah’ın biz kullarına vermiş olduğu dilimizin, ellerimizin, ayaklarımızın, gözlerimizin, kulaklarımızın hulâsa, her a’zamızın da şükrü vardır. Bu ise, a’zalarımızı Hakk’ın razı olduğu şekilde kullanmak, tâat ve ibâdetle süslemek, haram ve şüpheli şeylerden korumakla olur.

Şair ne güzel söylemiş:

Nimetim ve hayrımla müsteğrak olmuşsun

Sen sağır mısın? İşitmiyor musun?

Şükür davetini duyan kulları olarak Yüce Rabbimiz’e, Kuran’ında bize nasıl şükredeceğimizi haber verdiği, biricik Habibi Efendimizin duâsıyla öğrettiği şu mübarek duâlarla niyâz eder ve bizi rahmetiyle kendisine şükreden salih kullarının arasına katmasını dileriz.

“Allah’ım! Seni zikretmek, nimetlerine şükretmek ve Sana güzelce ibadet ve kulluk yapmakta bana yardım eyle.”[18]

“Allah’ım! Beni, gerek bana ve gerekse ana-babama verdiğin nimete şükretmeye ve hoşnut olacağın işler yapmaya muvaffak kıl! Rahmetinle beni sâlih kullarının arasına kat!”[19] Âmin!…

[1]. Bakara, 2/172

[2]. Duhâ, 93/11

3]. Buhârî: Deavât, 2, 16

[4]. Şûra, 42/23

[5]. Nahl, 16/53

[6]. Feridüddün Attâr, s:318

[7]. İbrahim, 14/7

[8]. Râd, 13/11

[9]. Mahir İz, Din ve Cemiyet

[10]. el-Camiussağir, 2/167

[11]. Prof. Dr. Osman ÖZTÜRK, Yolların en Güzeli s:99

[12]. Sebe, 34/13

[13]. İbrahim, 7

[14]. Talâk, 65/3

[15].Mahir İz, Tasavvuf, s:151

[16]. Nahl, 16/78

[17]. Neml, 27/40

[18]. Ebû Davût: 1522, Mişkâtü’l-Mesâbîh: 949

[19]. Neml, 27/19