İçeriğe geç
Anasayfa » SÜNEN-İ MENSİYYE: UNUTULMUŞ SÜNNETLER

SÜNEN-İ MENSİYYE: UNUTULMUŞ SÜNNETLER

Müslümanın nihâî hedefi, Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmaktır. Allah’ın rızasını kazanmak için razı olduğu yol ve razı olduğu usûlü izlemek gerekir. Allah’ın razı olduğu yol, bütün peygamber ve varislerinin izlediği sırat-ı mustakîm olan İslam dinidir. Allah’ın razı olduğu usûl, ancak razı olduğu zatın usûlüdür. Allah’ın razı olduğu yegâne ve masum kıldığı, ittibâ etmemizi istediği hatta emrettiği, bütün peygamberlerin özelliklerini elde eden zat olan Hz. Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’dir. Çünkü Allah’a itaat, ancak Rasûlullah Efendimiz’e itaatle mümkün olur. Bunun delili şu âyet-i kerîmedir:

“Kim Rasûl’e itaat ederse muhakkak Allah’a itaat etmiş olur.”[1]

Hz. Peygamber Efendimiz’in iki kısım sünneti vardır: Sünen-i hüdâ ve sünen-i zevâiddir.

Sünen-i hüdâ; uyulması gereken, terk edilmesi sapıklık sayılan, bayram namazları, ezan, kâmet ve cemaatle namaz gibi fiillerdir. 

Sünen-i zevâid; uyulması vacip olmayan, terk edenin kınanmadığı, uyanın sevap kazandığı sünnetlerdir. İbadetlerle ilgili olmakla birlikte birinci türdeki sünnetler derecesinde olmayan sünnetleriyle Rasûlullah’ın (s.a.v) beşerî davranışlarıdır.

Peygamber Efendimiz’in devamlı yaptığı ve sırf bağlayıcı olmadığını göstermek için nâdiren terkettiği fiillere sünnet-i müekkede adı verilir. Abdest alırken ağza ve buruna su vermek, sabah namazının farzından önce iki rek‘at namaz kılmak gibi. Bu kısma giren sünnetleri yerine getiren sevabı hak eder, terk eden ise cezayı hak etmemekle beraber, kınanma veya azarlanmaya müstahak olur.

Taat türünden olup Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v) bazen yapıp bazen terk ettiği fiillere ise sünnet-i gayri müekkede, nâfile ya da müstehap denilir. İkindi ve yatsı namazlarının farzlarından önce kılınan dörder rek‘at namaz, Pazartesi ve Perşembe günleri tutulan oruç bu taksime misal olarak verilebilir. Bu kısma giren sünnetleri yerine getiren sevabı hak eder; yapmayan ise kınanma veya azarlanmaya müstahak olmaz.[2] 

Biz Müslümanlar olarak gayemiz Allah’ın rızası olduğuna göre, en küçük sevabı umduğumuz nafilelere dahi dikkat ederek muhabbetullahı kazanma yolunda gayret göstermeliyiz. Şu kudsî hadîs-i şerîfte belirtildiği gibi:

“Her kim bir velime/dostuma düşmanlık ederse, Ben de ona harp ilan ederim. Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevimli herhangi bir şeyle Bana yakınlık kazanamaz. Kulum Bana (farzlara ilave olarak işlediği) nâfile ibâdetlerle durmadan yaklaşır, nihayet Ben onu severim. Kulumu sevince de (sanki) Ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse, muhakkak onu kendisine veririm; Bana sığınırsa, muhakkak onu korurum.”[3]

Bu hadîs-i kudsîde göze çarpan, alacağımız en önemli ders; velîyi Allah’a en çok yaklaştıranın ve Allah katında en sevimli amellerin farz ameller olduğudur, ister ibadet, ister ahlâkla ilgili farzlar olsun! Sonra farzlara artı olarak nafilelerle muhabbetullahın/Allah sevgisinin kazanılması, artmasıdır. Demek ki Cenâb-ı Hakk’ın sevgisini kazanmak için nafileler çok önemli ama farzlara ilaveten olması yani farzların ihmal edilmemesi daha önemlidir, gereklidir. Böylece Allah’ın sevgisini kazanan kimseye, dua edince muhakkak kabul edileceği ve sığınınca muhakkak korunacağı lütfu da ihsan edilecektir.

SÜNEN-İ MENSİYYE / UNUTULAN SÜNNETLERDEN BAZILARI

  1. Abdestten Sonra Yapılan Dua

Ömer ibn Hattâb’dan (r.a) rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

Sizden biriniz güzelce abdest alır –onu tastamam yapar– sonra da:

« أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ وَأَشْهَدُ أَنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ »

derse, o kimseye cennetin sekiz kapısı açılır. O da dilediği kapıdan girer.[4]

  Tirmizî’nin rivayetinde şu ziyade vardır:

اللَّهُمَّ اجْعَلْنِي مِنَ التَّوَّابِينَ، وَاجْعَلْنِي مِنَ المُتَطَهِّرِينَ »  «

Direkt cennete girebilmek için diğer vazifeleri yapmış, sakınılması gerekli olan yasaklardan da sakınmış olan kimsenin, namazın kemâli için abdestin kemâline gayret etmesi, arkasından da kelime-i şehadeti söylemesi, ayrıca, “Çok tevbe eden, maddî ve manevî temizliğe dikkat eden kimselerden kıl.” diye dua etmesi gerektiği ifade buyrulmuştur.

  • Farz Namazları Cemaatle Camide Kılmak

Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Bir kimse evinde güzelce temizlenir, sonra Allah’ın farzlarından bir farzı yerine getirmek için Allah’ın evlerinden birine giderse, attığı adımlardan her biri bir günahı silip yok eder; diğer adımı da onu bir derece yükseltir.[5]     

Âdeta Allah’ı ziyarete gider gibi camiye cemaatle namaz kılmak için giden misafirlerine, ev sahibi Allah Teâlâ, her adımına karşılık bir günahını silip bir derece yükseltmek suretiyle ikramda bulunuyor. Evinde kılanlar bundan mahrum olurlar. Ancak mazereti olursa, tembellik ve nefse uymamak şartıyla niyetinde de cemaate gitme niyeti varsa o kimsenin de bu lütfa ermesi büyük ihtimaldir.

  • Her Pazartesi ve Perşembe Günü ve Şaban Ayında Nafile Oruç Tutmak

Rasûlullah’a (s.a.v), Pazartesi ve Perşembe günlerinde oruç tutmaktan sorulunca şöyle cevap vermiştir:

“O iki günde ameller âlemlerin Rabbine arz olunur. Ben de amelimin oruçlu olduğum halde arz olunmasını isterim.”[6]

Hz. Âişe (r.anhâ) şöyle demiştir:

Ben Rasûlullah’ın Ramazan’dan başka hiç bir ayın tamamını oruçla geçirdiğini görmedim. Şaban ayı kadar hiç bir ayda çok oruç tuttuğunu da görmedim.[7]

Müslim’in rivâyetinde ise hadisin başında şu farklılık vardır:

Ebû Seleme (r. anhâ) şöyle demiştir: “Âişe’ye, Rasûlullah’ın (s.a.v) orucunu sordum da kendisi:

Rasûlullah (s.a.v), o kadar çok oruç tutardı ki biz, artık hep oruç tutacak, derdik. (Bazen) orucu o kadar bırakırdı ki, artık hiç (nafile oruç) tutmayacak, derdik. Ben onun hiç bir ayda Şaban ayındakinden daha çok oruç tuttuğunu görmedim. Şaban ayını bütün tutardı. Onda orucu pek az bırakırdı.” dedi.”[8]

Rasûlullah Efendimiz’in, Şaban ayında çok oruç tutmasının sebebini de şu rivayetten öğreniyoruz. Hz. Üsame’nin, Efendimiz’e:

– Ya Rasûlallah! Senin hiçbir ayda Şaban’daki kadar oruç tuttuğunu görmüyorum, diye sorması üzerine Rasûlullah (s.a.v):

– Bu ay amellerin, âlemlerin Rabbine arz olunduğu aydır. İşte bundan dolayı ben amellerimin, oruçlu olduğum halde arz edilmesini isterim. diye cevap buyurmuştur.[9]

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz, amellerimizin Allah’a oruçlu olarak arz olunmasını önemli olduğunu belirtmiştir. Elbette oruçlu olan kimse, günahlara karşı da oruçlu olmalı ve melekler gibi sadece zikir, şükür ve fikirle meşgul olmalıdır ki amelleri Allah’a tertemiz olarak sunulmuş olsun.

  • Misvak

Ebû Hureyre’den (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

Ümmetimi -veya insanları- zora sokmaktan endişe etmeseydim, onlara her namaz vaktinde misvakla dişlerini temizlemelerini emrederdim.[10]

Huzeyfe (r.a) şöyle dedi:

Rasûlullah (s.a.v) uykudan uyanınca misvakla dişlerini temizlerdi.[11]

Kâmil mü’mine, Kur’ân-ı Kerîm mahalli olan ağzını gece gündüz temiz tutması ve özellikle Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkarken ağzın misvakle temizlemesi zımnen emredilmiş olmaktadır. Kâmil insan olan kâmil mü’mine yakışan budur.

  • Cuma Günü Yapılan Sünnetler: Gusül, Koku, Misvak, Kehf Sûresi’ni Okumak ve Rasûlullah’a Salavatı Artırmak

Hz. Selmân (r.a) rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

Bir kimse cuma günü boy abdesti alarak elinden geldiğince temizlenir, saçını sakalını yağlayıp tarar veya evindeki güzel kokudan süründükten sonra câmiye gider, fakat orada yan yana oturan iki kimsenin arasını açmaz, sonra Allah Teâlâ’nın kendisine takdir ettiği kadar namaz kılar, daha sonra sesini çıkarmadan imamı dinlerse, o Cumadan öteki Cumaya kadar olan günahları bağışlanır.[12]

Cuma günü her Müslümana, gusül, güzel koku ve misvak gerekir.[13]

Cuma günü mü’minlerin bütününün muhakkak Cuma namazında bulunması gereken gündür. Önce boy abdesti alarak maddî temizlik ve güzel kokmasını sağlayacak güzel koku sürmesi, gıybet, kalp kırmak, iftira etmek veya kaba davranmak gibi herhangi bir günah işlemeden camide namazla yani Allah ile meşgul olması, ilmini artırması için imamı dinlemesi iki Cuma arası günahlarının affına vesile olmaktadır.

Ebû Saîd el-Hudrî’den (r.a) rivayet edildiğine göre, Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdu:

Kim Cuma gününde Kehf Sûresi’ni okursa iki Cuma arasında nur ile aydınlanır.[14]

 “Cuma günü ve gecesi bana salavatı çoğaltınız.”[15]

Cuma günü Kehf Sûresi’ni okumak ve Hz. Peygamber Efendimiz’e salavât-ı şerîfeyi çoğaltmak, kalbimizi ve aklımızı aydınlatacak nurun artmasını sağlamaktadır. Ayrıca, Peygamber Efendimiz’e salavatın artırılması hem Allah’ın rahmetinin artmasına hem şefaata vesile olur.

  • Meclisteki Faydasız Konuşmaların Arkasından Okunacak Dua

Ebû Hureyre’den (r.a) rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

Kim bir mecliste oturur ve orada bir sürü faydasız ve mânasız sözlerle vakit öldürür de, o meclisten kalkmadan önce,

« سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ »

 (Allahım! Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ve hamdinle tesbih ederim. Senden başka bir ilâh olmadığını kesinlikle belirtirim. Senden bağışlanmamı diler ve sana tövbe ederim.)derse, o mecliste yapmış olduğu hataları bağışlanır.[16]  

Hz. Peygamber Efendimiz, en büyük hazinelerden birisi olan zamanın, yaratılış maksadının dışında harcanması durumunda yaratılış maksadımızı hatırlamamızı öğütlüyor.  Bu şekilde, tenzihi “سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ”, tevhidi “بِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ”, günahı silecek özür dilemeyi “أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ” ile ifade buyurarak, bize öğretiyor.

  • Uykudan Önce Okunması Gerekenler

Hz. Ali’den (r.a) rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v) ona ve Hz. Fâtıma’ya (r. anhümâ):

İyi dinleyin! Ben size, sizin benden istediğiniz esir hizmetçiden daha hayırlı bir şeye delâlet ediyorum: Siz (gece) yatağınıza girdiğiniz zaman otuz üç defa سُبْحَانَ اللَّهِ, otuz üç defa da الْحَمْدُ لِلَّهِ, otuz dört defa اللَّهُ أَكْبَر, deyiniz. Bunları söylemeniz sizler için benden istediğiniz hizmetçiden daha hayırlıdır.” buyurdu.[17]

  • Yatarken İhlâs, Felak, Nâs Sûrelerini Okumak

Hz. Âişe radıyallâhu anhâ şöyle dedi:

Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem her gece yatağına yattığı zaman avuçlarını birleştirerek onlara (İhlâs Sûresi) “Kul hüvallâhü ehad, (Felak Sûresi) Kul eûzü bi-rabbi’l-felak ve (Nâs Sûresi) Kul eûzü bi-rabbi’n-nâs’ı okuyup üfler, başından, yüzünden ve vücudunun ön tarafından başlayarak ulaşabildiği yerlere kadar ellerini sürer ve bunu üç defa yapardı.[18]

Eğer o gece, son gece ise tevhidin ifadesi olan İhlas Sûresi’ni okuyarak imanını itiraf etmek, şerlilerin şerrinden de her şeyi yaratan, terbiye eden ve bizi de idare eden Rabbimize sığınmak.

  • Yatmadan Önce Âyete’l-Kürsî ve Bakara Sûresi’nin Son İki Âyeti (Âmenerrasûlü) Okumanın Önemi

Ebû Hureyre’den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir:

“Sadaka hurmalarının üzerinde birkaç kere yakaladığım kimseye:

– Seni muhakkak Rasûlullah’ın huzuruna çıkaracağım, dedim. Nihâyet o kimse:

Yatağına (uyumaya) girdiğinde “Âyete’l-Kürsî”yi bitirinceye kadar oku! (Sabaha kadar) seninle beraber Allah tarafından bir muhâfız bulunmaya devam eder. Sabaha girinceye kadar sana şeytan da yaklaşamaz, dedi.

(Bunu Rasûlullah’a (s.a.v) anlattım) Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v):

 – O, çok yalancı olduğu halde, bu sefer sana doğru söylemiş. İşte o (insan sûretinde) bir şeytandır. buyurdu.[19]

Ebû Mes‘ûd (r.a) şöyle rivayet etti: “Rasûlullah (s.a.v):

Her kim bir gecede Bakara sûresinin sonundan iki âyeti okursa, artık ona o gece (ibadet etmek, o gece âfetlerden ve şeytan şerlerinden emîn olmak üzere) yeter.” buyurdu.”[20]

Okuduğumuz âyetleri ve duaları; dil söylemeli, akıl dilin dediklerinin manalarını bilerek düşünmeli ve kalbe yer etmelidir ki esas maksat hâsıl olsun.

  1. Yatağa Yatınca ve Uyanınca

Ebû Hureyre (r.a) şöyle dedi:

“Bir adam Rasûl-i Ekrem’e (s.a.v) gelerek:

– Dün gece beni sokan akrep yüzünden ne büyük acılar çektim, dedi. Rasûl-i Ekrem de:

Eğer akşamleyin,

« أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ اللهِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ »

(Yarattıklarının şerrinden Allah’ın mükemmel kelimelerine sığınırım) deseydin o sana zarar vermezdi.” buyurdu.”[21]

Her işimizde Allah’a müracaat etmek ve Ondan (c.c) yardım istemek, korunmak gereken her şeyin şerrinden yine Ona (c.c) sığınmak gerekmektedir.

  1. Uyumak İçin Yattığında En Son Okunacak Dua

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Ey falân! Yatağına yattığında şöyle dua et:

«اللَّهُمَّ أَسْلَمْتُ نَفْسِي إِلَيْكَ، وَوَجَّهْتُ وَجْهِي إِلَيْكَ، وَفَوَّضْتُ أَمْرِي إِلَيْكَ، وَأَلْجَأْتُ ظَهْرِي إِلَيْكَ، رَغْبَةً وَرَهْبَةً إِلَيْكَ،

لاَ مَلْجَأَ وَلاَ مَنْجَا مِنْكَ إِلَّا إِلَيْكَ، آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِي أَنْزَلْتَ، وَبِنَبِيِّكَ الَّذِي أَرْسَلْتَ»

)Allah’ım! Kendimi Sana teslim ettim. Yüzümü Sana çevirdim. İşimi Sana ısmarladım, işimde Sana güvendim. (Rızânı) isteyerek, (azâbından) korkarak sırtımı Sana dayadım, Sana sığındım. Sana karşı yine Senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım.(

Eğer bu duayı yapıp yattığın gece ölürsen, iman üzere ölürsün, ölmez de sabaha çıkarsan hayra kavuşursun.[22]

  Buhârî ve Müslim’in Sahîh’lerinde (gösterilen yerlerde) yine Berâ İbni Âzib’den rivayet edildiğine göre, “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, kendisine şöyle buyurmuştur:

Yatağına yatacağın zaman, namaz kılmak için abdest alıyor gibi abdest al, sonra sağ tarafına yat ve -yukarıdaki duayı aynen zikrederek- böyle dua et!”Sonra da şunu ilâve etti:

En son sözün bu dua olsun!

Her an ölüm gelebilir düşüncesiyle maddî ve manevî temizlik üzere olmak, Allah’a teslimiyetini arz etmek, sadece Allah’a güvenmek, eğer o gece ölürse hakikatin kaynağı Kitab’a ve mutlak rehbere iman üzere ölmek; eğer eceli gelmemişse hayra ulaşmayı ummak…

***

Bize gereken; unutulan daha doğrusu dünya ve âhirette huzur, rahmet, lütuf vesilesi olan sünnetleri terk etmemektir.

Allah (c.c) bu sünnetlerin kıymetini ve değerini bilip idrak etmeyi ve bunları yerine getirmeye bizi muvaffak kılsın lütfu ile!


[1] Nisâ, 4/80.

[2] Zekiyyüddin Şa‘bân, İslâm Hukuk İlminin Esasları, trc. İbrahim Kâfi Dönmez, Ankara 2003, s. 245-246.

[3] Buhârî, Rikâk, 38.

[4] Müslim, Tahâret, 17; Ebû Dâvud, Tahâret, 65; Tirmizî, Tahâret, 55; İbni Mâce, Tahâret, 60.

[5] Müslim, Mesâcid, 282.

[6] Nesâî, Sıyâm, 70; Tirmizî, Savm, 44; Müslim, Birr, 36; Nesâî, Sıyâm, 70.

[7] Buhârî, Savm, 51; Müslim, Sıyâm, 175; Dârimî, Savm, 59.

[8] Müslim, Sıyâm, 176.

[9] Nesâî, Sıyâm, 70.

[10] Buhârî, Cum’a, 8, Temennî 9, Savm, 27; Müslim, Tahâret, 42; Ebû Dâvûd, Tahâret, 25; Tirmizî, Tahâret, 18; Nesâî, Tahâret, 6, Mevâkît, 20; İbni Mâce, Tahâret, 7.

[11] Buhârî, Vudû’, 73, Teheccüd, 9; Müslim, Tahâret, 46, 47; Ebû Dâvûd, Tahâret, 30; Nesâî, Tahâret, 1, Kıyâmü’l-leyl, 10, 11; İbn Mâce, Tahâret, 7.

[12] Buhârî, Cum‘a, 6, 19.

[13] Ahmed b. Hanbel, Müsned.

[14] Nesâî, Beyhakî, Hâkim.

[15] Şâfiî, Beyhakî.

[16] Tirmizî, Deavât, 39.

[17] Buhârî, Humüs, 6, Fezâilü Ashâbi’n-Nebî, 9, Nefekât 6, 7, Deavât 11; Müslim, Zikr, 80.

[18] Buhârî, Fezâilü’l-Kur’ân, 14, Tıb, 39; Ebû Dâvûd, Edeb, 98; Tirmizî, Deavât, 21.

[19] Buhârî, Bed’ü’l-Halk, 11, Vekâle, 10.

[20] Buhârî, Fedâilü’l-Kur’ân, 10.

[21] Müslim, Zikir, 55; Ebû Dâvûd, Tıb, 19; İbn Mâce, Tıb, 35.

[22] Buhârî, Vudû, 75, Deavât, 6; Müslim, Zikr, 56-58; Ebû Dâvûd, Edeb, 98.