İçeriğe geç
Anasayfa » ŞÛRA BEREKETTİR

ŞÛRA BEREKETTİR

         Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki:

“Kendisine danışılan kişi, emin olmalıdır”,[1]

          Şûra Nedir?[2]

Şûra, kelime anlamı itibariyle başkalarıyla danışma, başkalarının görüşünü alma demektir. Aynı manada iştişare, meşveret, teşavur kelimeleri de kullanılmaktadır.[3]

Şûra, müslümanın maddî ve manevî sorumluluğu gerektiren konularda ihlaslı, ehil, güvenilir kişilere ya da ele alınan konuyla doğrudan ilgili kişilere danışması, onların görüş ve düşüncelerini almasıdır.

Şûra, İslâm’ın ortaya koyduğu ve son derece önem verdiği insanî, ahlakî, sosyal ve manevî değerlerden biridir. Medeniyetin temel taşlarından biri olan Şûra, karşılıklı düşüncelerin ortaya konduğu, samimî diyalog ortamında görüşlerin tartışıldığı; en doğruya, en iyiye, en güzele ve en yararlı olana erişebilme amacıyla yapılan tartışmadır.

Şûra, devlet için vazgeçilmez hayatî bir müessese olduğu gibi, cemaat için de Müslüman fert için de ihmal edilmemesi gerekli son derece önemli medenî bir uygulamadır.

         Kur’an-ı Kerimde Şûra:

Şûra konusu, Kitabımızda sadece iki ayette yer almış, bu iki ayetten birinin yar aldığı sûreye konunun önemine binaen “Şûra Sûresi” adı verilmiştir.

– “Önemli işlerde onlara danış”,[4] ayetinde Şûra, tavsiye anlamında ilahî bir emirdir.

-“Onların işi, aralarında şûra (danışma) iledir.”[5] Ayetinde ise şûra, mü’minlerin seçkin özellikleri ve sosyal dayanışmanın temel dinamikleri arasına zikredilmiştir.

Sünnet-i Seniyyede Şûra:

“Bana görüşlerinizi bildirin” (Eşîrû Aleyye) ifadesiyle pek çok hayatî konuda ashabının görüşüne başvuran Efendimiz (s.a.v) şûra ve istişareye en önemli prensiplerden biri olarak kabul etmiş ve uygulamıştır.

Peygamberimiz (s.av), danışmaya çok önem verir, cemaati ilgilendiren her konuda ashabıyla danışırdı. Efendimiz’in istişareye verdiği önemi ifade etmek üzere Ebu Hüreyre (r.a) şöyle demiştir: “Ashabı ve arkadaşlarıyla Rasûlullah’dan daha çok istişare eden birini görmedim.”[6]

Efendimiz (s.a. Bedir, Uhud ve Hendek Savaşları, Hudeybiye Barışı ve Taif Kuşatması gibi ümmeti ilgilendiren hususlarda, İfk Olayı gibi şahsî konularda ashabıyla istişare ederek ümmetine eşsiz rehber olarak yol göstermiştir.

Peygamberimizden sonraki değerli idareciler de aynı şekilde “Şûra”yı bir metod olarak benimsemişler, bu konuda ideal örnekler sunmuşlardır. Hz. Ebubekir (r.a) halife seçildikten sonraki ilk hutbesinde şöyle diyordu:

“Ey insanlar!. Sizin en hayırlınız olmadığım halde sizin emîriniz olarak seçildim. Ben güzel hareket edersem bana yardım ediniz. Hata edersem beni düzeltiniz. Allah’a ve Rasûlüne itaat ettiğim müddetçe bana itaat ediniz. Allah’a ve Rasûlüne karşı gelirsem bana itaat etmeyiniz.”

            Şûranın Sınırları:

Her konuda ehil ilim ve ihtisas erbabıyla istişare edilebilir, en isabetli ve en doğru görüşe varabilmek için ilmî tartışmalar yapılabilir. Ancak Kur’an-ı Kerimin ve Sünnet-i Seniyyenin açık hükmü (nass), tartışmaya açılamaz, bu konuda şahsî görüşler ileri sürülemez, danışma söz konusu olamaz. Ancak nassı anlama ve açıklama konusunda ortaya atılan görüş ve içtihatlar tartışmaya açılabilir

Sahabe-i Kiram, bazı konularda görüş bildiren Peygamberimiz’e;
-“Bu Allah tarafından gelen bir vahiy midir, yoksa şahsî görüş ve düşünce midir?” diye sorarlar, vahiy ise kabul edip itaat eder ve verilen emri aynen uygularlardı. Bu görüş, Efendimizin kendi şahsî görüşü ise nezih bir ortamda kendi görüş ve düşüncelerini, şahsî kanaatlerini ortaya koyarlardı. Efendimiz de onların bu tavırlarını gayet tabiî karşılardı.
İbadet esasları ve şekilleri gibi hakkında kesin ve açık ilahî ve nebevî hüküm bulunan konular müstesna; gelişen hayat şartlarına paralel olarak değişen siyaset, ekonomi, eğitim, sağlık gibi hayatî konular danışma, tartışma, içtihat ve görüşlere açıktır.

Şûra kararını uygulayacak kişi:

-Allah rızasını gözetmeli ve Rasûl-i Ekrem’in Sünnetine uymalıdır.

-İstişare sonucunu hafife almamalı, ondan mutlaka yararlanmalıdır.

-Nefsini ön planda tutmamalı, kendi görüşünü üstün görmemelidir.

-Şûra sonucu varılan kararı aynen uygulamaya koymalıdır.

Şûraya katılan kişinin özellikleri

Kendisine danışılan kişi, ihlâslı ve takva sahibi olmalı, görüş ve düşüncelerini belirtirken Allah rızasını gözetmeli, şûrayı kendi şahsî emelleri ve maddî beklentileri yolunda istismar etmemelidir.

-Danışılan kişi, istişare meclisinde ele alınan konuları başkalarına taşımayan, güvenilir, karakterli ve vakarlı bir kişi olmalıdır. “Danışılan kişi, emin olmalıdır”,[7] hadis-i şerifi bu gerçeği vurgulamaktadır.

Danışılan kişi, ehliyet ve liyakat sahibi olmalıdır. Bu konuda şu ayet-i kerime mealleri delil olarak gösterilebilir: “Bilmiyorsanız ilim ehline sorun”,[8] “Onu en iyi bilene sor”,[9] Onu en iyi bilen gibisi sana haber veremez”.[10]

-Danışılan kişi, din kardeşlerine yardımcı olma, din kardeşleri için hayırlı ve faydalı olanı arama arzusu taşımalıdır. Efendimiz buyuruyor ki: “Sizden biriniz, kardeşiyle istişare ettiğinde kardeşi ona görüşünü söylesin”.[11]

             Şûranın faydaları, önemi ve değeri:

Şûra, berekettir. Şûrada hayır ve bereket vardır. İmanlı ve ihlâslı insanların Allah rızasına erişme ve Sünnet-i Seniyyeyi yaşama gayesiyle bir araya gelip görüş ve düşüncelerini ortaya koymaları izniyle hayırlı neticeler meydana getirecek, isabetli sonuca ulaşıp dünyevî faydalar elde etme yanında katılanlara manevî ecir ve mükâfat kazandıracaktır.

Şûra, göstermelik bir oyun değildir. Laf olsun diye yapılan danışma yararsız, verimsiz ve bereketsiz olur. Şûraya katılanlar, konuya vakar ve ciddiyetle eğilmeli ve ana hedef en isabetli ve en doğru olanı tercih etme olmalıdır.

Şûra, güçlü olanın baskı, zulüm ve diktatörlük anlayışını yıkar. Hakkın hâkimiyetini sağlar. Şûra, benlik ve gururu yıkar. Egoizm ve kendini beğenme hastalığını yok eder. Şûra sonucunda “Ben” düşüncesi yerine “Biz” düşüncesi hâkim olur.

İstişare, toplumda karşılıklı anlayış, sevgi ve hoşgörü ortamının gelişmesine katkıda bulunur, gönüller arasında sıcaklığa sebep olur. Şûra, cemaatin parçalanmasına, bölünmesine engel olur.

İstişare, yeni kabiliyetlerin ortaya çıkması ve ümmetin bu kabiliyetlerden yararlanması için için en güzel vesiledir. İstişare, sorumlulukların, deneyimlerin ve kazanımların paylaşılmasıdır. Şûra neticesinde sorumluluk bir kişiden, pek çok kişiye intikal etmektedir.

Hz. Ali diyor ki: “Meşverette yedi güzel haslet vardır: Bu özellikler şunlardır: En isabetli olanın bulunması, yeni görüşlerin elde edilmesi, düşük davranışlarından korunma, başkaları taraftan kınanmaktan emin olma, sonradan pişman olmaktan kurtulma, kalplerin birbirine ısınması, Kur’an ve Sünnete uyulması.”[12]

         Şûra terk edilirse ne olur?

İslam medeniyetinin en önemli kurumlarından ve en faydalı manevî değerlerinden biri olan şûrayı terk etmek, tevazu, muhabbet, hürmet gibi ahlakî güzelliklerden yoksun kalmaya sebep olur.

Meşvereti terk eden kişi, görüş ve kararlarında Allah rızasını gözetme konusundaki ihmal ve kusurundan dolayı Allah huzurunda sorumlu olur. İlahî ve nebevî bir tavsiyeyi gözardı etmek hayırdan mahrum olmak demektir. Hz. Ömer (r.a) diyor ki: “Şurasız (danışılmadan) karar verilen hiç bir işte hayır yoktur”.[13]

İstişareyi terk eden kişi, bu ihmali sebeple başkalarına maddî ve manevî zararlara sebebiyet vermişse hukuk nazarında sorumlu olur.

Birbirine zıt görüşlerden hangisi uygulanacaktır?

İstişare ortamında zaman zaman çok farklı görüşler ortaya atılmakta, tercih yapma zorlaşmaktadır. Bu durumda önemli bazı kriterler gözönünde tutulmalıdır:

Danışma meclisinde dünya sevgisi ve dünyalık yerine ahiret sorumluluğu ve takvaya en yakın olan görüş alınmalı, konusunda ehil ve mütehassıs olan uzman kişilerin görüşü tercih edilmelidir. Gurup halinde yapılan istişarelerde ihlâslı ve şuurlu çoğunluğun görüşü daima ön planda tutulmalıdır.

Şûra toplantısına hazırlıksız gelenlerin o anda ortaya koydukları görüş yerine bu konuda ön hazırlık yapan ilim sahibi kişilerin görüşü tercih edilmelidir.

Ayrıca düşüncelerin olgunlaşması için zaman iyi kullanılmalı, danışma çerçevesi genişletilmeli, kesin karar verirken acele edilmemelidir.

        Şûra kararları bağlayıcı mıdır?

Şûra kararlarının manevî değer ifade ettiği ve mutlaka saygıyla karşılanması gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Buna göre Kur’an ve Sünnet çerçevesinde şekillenen şûra kararı uygulanır ve isabetsiz olduğu ortaya çıkarsa bundan kimse sorumlu tutulmaz.
Şûra kararlarının bağlayıcılığı konusunda farklı görüşler olmasına rağmen, bugün İslâm mütefekkirleri arasında yaygın olan ve tercih edilen olan görüşe göre[14]; ihlâslı çoğunluğun danışma ve tartışma sonucu verdiği karar yetkilileri bağlayıcı nitelikte olup şûranın büyük çoğunlukla aldığı bu karar uygulanmazsa bu kararı uygulamayan kişiler sorumludur.

Günümüzde:
Ticarî konularda malî müşavir ve danışmanlara, hukukî konularda avukat ve hukukçulara, sağlık konusunda mütehassıs hekimlere danışan günümüz müslümanı; İslâmî ve imanî konularda kendi kıt ve cılız dinî bilgisiyle yetinmekte, konusunda mütehassıs, ihlâs ve takva sahibi İslam âlimlerinin görüşlerine yeteri kadar önem ve değer vermemektedir.

Vakıf ve derneklerimiz, şirket ve kurumlarımız genellikle ilmî ve dinî danışmanlık hizmetlerini yersiz ve önemsiz görmekte, eğitim konusunda danışmanların sundukları plan ve projeleri lüzumsuz saymaktadır.

Günümüzde şûra ve istişareye yeteri kadar önem verilmemesi, gurur, benlik ve bencilliğin artmasına, aile bireyleri arasında saygısızlığa, cemaatin parçalanmasına ve bölünmesine neden olmaktadır.

Gönlü madde ile kararan günümüz insanı gönlünü Allah’a açacak, kalbini nurlandıracak, nefsini kirli duygulardan tezkiye edecek manevî ve terbiyevî istişareye şiddetle muhtaçtır. Gönül adamları ile yapılacak istişare gönül âleminde yeni ufukların açılmasına vesile olacaktır.

 

[1] Ebu Davud: Edeb 114; Tirmizî: Zühd 39; İbn Mace: Edeb 37; Darimî: Siyer 13; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/274

[2] bkz. Mebdeü’ş-Şûra fil-İslam, Dr. Abdülhamid Mütevelli; Fıkhüş-Şûra ve’l- İstişare, Dr.Tevfik eş-Şavî; eş-Şûra fi Zılli’l-Hukmil –İslamî, Abdurrahman Abdülhalık; eş-Şûra ve Eseruha fi’d-Dîmukratııyye, Dr.Abdülhamid İsmail el-Ensarî; eş-Şûra fi’l-İslam, Hasen Hüveydî; eş-Şûra fi’l-İslam, Mahmud Babilli; eş-Şûra ve Devruha fîI-Islahi’l-Ferdi ve’l-Müctema, Mustafa Muhammed Tahhan, Kuveyt Nisan 2002.

[3] el-Müfredat, Ragıb el-Isfehanî, Kahire 1961, s. 270

[4] Âl-i Imran: 159

[5] Şûra:38

[6] Tirmizî: Cihad 34

[7] Ebu Davud: Edeb 114; Tirmizî: Zühd 39; İbn Mace: Edeb 37; Darimî: Siyer 13; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/274

[8] Enbiya: 7

[9] Furkan: 59

[10] Fatır:14

[11] İbn Mace: Edeb 37

[12] en-Nizamu’s-Siyasî fi’l-İslâm, Dr. Muhammed Ebu Faris, s.86

[13] eş-Şûra ve devruha fî ıslahi’l-ferdi vel-müctema, Mustafa Muhammed Tahhan, s.23; Orijinal ifadesi: (Lâ hayra fî emrin übrime min gayri şûra.)

[14] Nazariyyetü’l-İslam ve Hedyühü fi’s-siyase ve’d-Düstûri vel-Kanun, Mevdudî.s.272; er-Resail, Hasen el-Benna,s.319; el-İslam ve Evdauna’s-Siyasiyye, Abdülkadir Udeh s.201; el-Hallü’l-İslâmî Ferîzatün ve Zarûreh, Yusuf el- Kardavî, s.227. Şûranın bağlayıcı olmadığı görüşü için bakınız: eş-Şûra fi’l-İslam, Hasen Hüveydî s.18; eş-Şûra fi’l-İslam, Mahmud Babilli, s.