İçeriğe geç
Anasayfa » TEVBE VE İSTİĞFÂR

TEVBE VE İSTİĞFÂR

Rasûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki: “Her kim gargaradan (can boğaza gelip hırıltı etmeye başlamadan) önce Allah’a tevbe ederse Allah (c.c) ondan (o tövbeyi) kabul buyurur”.

Tevbe kapısı; “Hepiniz Allah’a tevbe edin Ey müminler! Tâ ki murada eresiniz.”, rica ve niyaz kapısı da; “Allah’ın rahmetinden ümidi kesmeyin.” manasındaki ayet-i celile ile açıktır. Bundan dolayı ümmetin günahkârları ümitlerini kesmesinler! Tâ hâlet-i nez’e (can çekişme anına) gelinceye kadar, tevbe kapısı açıkır. Zararın neresinden ve ne zaman dönerse kâr oradadır.

Tevbe: işlenmiş bulunan bir günah veya suçu, bir daha işlemeyeceğini kararlaştırıp söylemek, o günahtan dönmek, demektir.

Tevbekâr olmak da: her nasılsa aldanarak işlenen günahlardan kalben pişman olmak ve bir daha işlememek üzere cidden vazgeçmekle olur. Bu şartlar altında yapılan tevbenin kabul buyrulacağı umulur.

İlm-i kelâm âlimleri açık naslar uyarınca ittifak etmiş ve şöyle demişlerdir:

“Cenab-ı Hakk çok affedici ve çok yarlığayıcıdır. Küçük günahları -ve tevbeden sonra- büyük günahları afv u mağfiret eder. ‘Şefaatim ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.’ mealindeki hadis-i şerife göre, bazı kimselere tevbeden öncede şefaat nasip ve müyesser olur. Bununla beraber, bize gereken ve kulluğa uygun olan, ahirete göçmeden önce tevbe etmektir. Bu, bizim için bir vazifedir. Bunu ihmal emek asla doğru olmaz. Zira, tevbeden önce gidip de şefaate erişmiş olanlara katılacağımızı bilemeyiz.”

Tevbe, küçük ve önemsiz bir şey sanılmasın. Cenab-ı Hakk, tevbe edenleri dostlarından saymış ve Kur’an-ı Azimüşşânın birçok yerinde övmüştür: “Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.” âyet-i kerîmesi de o cümledendir. Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz de: “Günahtan tevbe eden günahı olmayan gibidir.” buyurmuşlardır.

Zâhidin şefaatçisi zühdü, âbidin şefaatçisi ibadeti, muhsinin şefaatçisi ihsânı olduğu gibi günahların şefaatçisi de pişmanlık ve tevbededir.

Hayatta iken topladığı hata ve isyan yükünü dünyada bırakmayıp da sırtında götüren adam, ötede bir şefaate mazhar olamazsa, o yükün altında ve ağırlığı nispetinde ezilip cezasını görecek ve feryadına kimse kulak vermeyecektir. Malum ya: falaka altında aman kâr etmez.

Ayet-i kerîmede Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “O, o Allah’tır ki, kullarının tevbesini kabul eder, kötü hareketlerini (tevbeyle) bağışlar, ne işlerseniz bilir.”

İSTİĞFAR

İstiğfar ise; pişman olup ve tevbe edip, Cenab-ı Hakk’tan “Esteğfirullâh” diyerek günahlarının afv u mağfiretini istirhâm etmek, demektir. “Esteğfirullâh” cümlesi de: “Allah’tan afvu mağfiret isterim, manasıyla bir duadır.

İstiğfarın, her şeyin elde edilmesine vesile olmak cihetiyle yüksek fazileti vardır. Sa’leb’î’nin dediğine göre:

Hasan Basrî Hazretleri’ne birisi gelip fakirliğinden şikâyet etmiş, Hazreti İmam ona: “Allah’a istiğfar et.” demiş. Başka birisi de: “Dua buyursanız da Allah bir oğul verse.” diye rica etmiş, Hazret buna da: “Allah’a istiğfar et!” diye cevap vermiş. Bir başkası daha gelerek; kuraklıktan, bahçesinin kuruduğundan şikâyet etmiş, Hasan Basrî bu kişiye de “istiğfar” tavsiyesinde bulunmuş. Mecliste hazır bulunanların Hasan Basri Hazretleri’ne: “Ey üstat! Türlü şikâyet ve dileklerde bulunanların hepsine yalnız istiğfar tavsiye buyurdunuz?” demeleri üzerine, Hazreti İmam: “Ben, bunu kafamdan atıp söylemedim. Allah Teâlâ’nın, Nûh aleyhisselamın türlü afet ve zarûretlere düşmüş olan kavmine, bunlardan kurtulmaları için “Rabbinize istiğfar ediniz.” buyruğu Kur’ân’da anlatılmıştır. Bundan ilham alarak ben de, bana başvuranların hepsine ‘istiğfar’ etmelerini tavsiye ettim!” buyurmuştur.

İşte Hazreti İmamın bu içtihadı bizim için de ibret alınmaya değer mahiyettedir. Her türlü sıkıntılı zamanımızda, kusurlarımızdan istiğfar ederek arınmak ve her çeşit maksadımızın gerçekleşmesi, muradımızın olması için Rabbimize müracaat etmek gerekir.

Zira Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor: “Onlar (o takva sahipleri) bir günah işledikleri, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayarak, hemen günahların yargılanmasını isterler ( günahlarından tevbe ve istiğfar ederek yarlığanmak dilerler). Zaten günahları Allah’tan başka kim yarlığayabilir?…”