İçeriğe geç
Anasayfa » UHUD MÜCAHİTLERİ

UHUD MÜCAHİTLERİ

Uhud Gazvesi; unutulmaz kahramanlıklara, akıl al­maz şahadet manzaralarına tanıklık etmiş; başından sonuna sayısız ibretlerle dolu bir gazvedir. Musab ibn-i Umeyr’lerin, Abdul­lah ibn-i Cahş’ların, şehitler sultanı Hamza’ların şahadet şerbetini yu­dumladıkları bu gazve, bakınız daha nice ibret sahnelerini unutulmaz kılmıştır:

Efendimiz (s.a.v) ikinci kez cihad ilan ediyordu. Müslümanların sayısı, o gün düşmana göre daha az ve askeri teçhizat olarak son derece yetersiz olmasına rağmen; Müslümanlar Rasulullah (s.a.v)’le cihada çıkabilme heyecanı ile adeta yarışırcasına Medine meydanına toplanmışlardı. Efendimiz (s.a.v) gönüllü mücahit ordusunu teftiş ediyor ve yaşı henüz çok küçük ve zayıf olanları Medine savunması için geriye bırakıyordu. O gün elenen gözü yaşlı hidayet yıldızlan arasında; henüz yaşlan on dörde ulaşmamış, Abdullah ibn-i Ömer; Usame bin Zeyd, Zeyd bin Sabit, Ebu Said el-Hudrî gibi unutulmaz isimler de vardı.

Rafı’ (ra) ise yaşı on beş oldu­ğu halde geri bırakılmak isteniyordu. Babası gözyaşları içerisinde Rasulul- lah (s.a.v)’e gelerek: “Ya Rasulallah! Benim oğlum çok iyi ok kullanın Attığını vurun vurduğunu düşürür Ne olur o da bizimle gelsin, burada garip kalmasın.” diyerek yalvarmaya başladı. Efendimiz (s.a.v) ashabına dönerek “Ne dersiniz?” buyurdular Ashab-ı Kiram: “Ya Rasulallah! O gerçekten de oku çok iyi kullanır” dediler Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v) Rafı’ (ra)’ın sefere katılmasına müsaade buyurdular.

Rasulullah (s.a.v) Rafı’ (ra)’a he­nüz izin vermişti ki; genç yiğitlerden Semure bin Cündüb (ra) yerinden ok gibi fırlayarak: “Ya Rasulallah! Siz ona izin verdiniz beni geri bıraktınız amma herkes bilir ki ben onu gü­reşte her zaman yenerim. Ne olur Ya Rasulallah! Beni de yanınıza alın, beni bu faziletten mahrum etme­yin.” Efendimiz (s.a.v), tekrar asha­bına dönerek: “Ne dersiniz?” buyur­dular Ashab-ı Kiram: “Doğrudur Ya Rasulallah! Yaşıtları içerisinde en iyi güreşen odun” dediler Bunun üze­rine Efendimiz (s.a.v) ona da sefer izni verdiler…

O günün unutulmaz kahramanlarından biri de Enes inb-i Nadr (ra) idi.

Bedir savaşında bulunamamıştı. Bu sebeple “Ya Rabb! Eğer bana bir fırsat daha verip beni ikinci bir sava­şa kadar yaşatırsan bütün gücümle mücadele edeceğime söz veriyo­rum.” diyerek devamlı Rabbine yalvarır; şahadet duaları yapardı.

Artık duası kabul edilmiş, ahde vefa zamanı gelmişti. Savaş meyda­nına büyük bir coşkuyla atılmıştı. Adeta muharebe meydanının her tarafında o vardı. Kâfirler onunla karşılaşmak istemiyorlar; köşe bucak ondan kaçıyorlardı. Bir ara savaştan kopmuş, ümitsizlik içerisinde ağla­şan sahabîleri gördü. “Niçin oturu­yorsunuz? Niçin ağlıyorsunuz?” diye sordu. “Rasulullah (s.a.v) şehit edil­di.” Dediler. Gönlündeki şahadet aşkı bir kat daha artan Enes ibn-i Nadr (ra): “Ondan sonraki hayatı ne ya­pacaksınız? O öldükten sonra yaşa­yacaksınız da ne olacak! Kalkın! Al­lah Rasulü (s.a.v) Efendimizin şehit olduğu hak dava uğrunda can ver­mesini bilin.” buyurdu. Atını düşma­nın en kalabalık olduğu yere doğru sürmeye başladı. O hışımla ilerliyor­du. “Ya Enes! Nereye gidiyorsun?” diye arkasından seslendiklerinde: “Uhud’un eteklerinde Cennet’in kokusunu alıyorum.” diye kükreye­rek düşman saflarına giriverdi.

Yeğeni Enes ibn-i Malik anlatı­yor:

“O gün amcamı bulduğumuz­da, vücudu paramparça olmuştu, tanınamaz bir haldeydi. Onu ancak kız kardeşi, parmaklarından tanıyabilmişti.”

Cenab-ı Hakk şefaatlerine nail eylesin. ^