İçeriğe geç
Anasayfa » UNUTULMAYA TERK EDİLMİŞ BİR VECİBE: ÖŞÜR

UNUTULMAYA TERK EDİLMİŞ BİR VECİBE: ÖŞÜR

Mucizeleri ile asr-ı saadette ashabının imanını pekiştiren Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem), asırlar öncesinden, hadîs-i şerîfleri ile haber verdiği olayların zaman içerisinde vuku bulduğunu müşahede eden bizlerin de kendisine ve getirdiği din olan İslam’a bağlılığımızı pekiştirmektedir. Yüzyıllar öncesinde haber verilen pek çok gaybî bilgi[1] gibi, ilim adamlarının azalması ve ilmin kaldırılması[2] da ahir zaman Müslümanları olan bizlerin, vuku bulduğuna şahit olduğumuz hadiselerdendir.

İlmin kaldırılmasıyla pek çok vecibenin unutulmaya terk edileceğini öngörmek çok da zor olmasa gerek. Hâlbuki bazı hususlarda bilgisizlik Müslüman bir kimse için mazeret olarak kabul edilmeyecektir. Mesela kişinin kendisine farz olan (ilmihal) meseleleri iyice öğrenmesi de o kimse üzerine farz derecesinde bir vazifedir. Bu hususlardan biri de ziraatla ilgilenen her Müslümanın bilmesi gereken ziraî vergilerle alakalı olan ve bir nevi mahsulün zekâtı sayabileceğimiz öşür vergisidir.

Sekülerizmin de tesiriyle sürekli bireyselleşmeye meyleden modern dünya Müslümanı herhangi bir müeyyide olmadığı için şahsî ibadetlerinin dışındaki sorumluluklarını yerine getirme hususunda maalesef ihmalkâr davranmaktadır. Beş vakit namazını düzenli olarak kılan, elinden geldiği kadar ahlâkını güzelleştirmeye çalışan, kısacası “dindar” olarak tanımlayabileceğimiz pek çok Müslüman, toplumsal dayanışmaya destek olma noktasında üzerine düşen vecibeleri çoğu zaman göz ardı etmektedir.

Ölüm ve sonrasını unutan, hatırlamak istemeyen modern Müslüman pratik hayatta yaptırımı olmadığı için üzerine farz olan zekât, öşür, miras taksimi vb. dinî vecibelerini ifa etmede Rabbimizin kendisine yüklediği sorumluluğu tam manası ile idrak edememektedir. Resmî olarak verilen vergiler veya nafile olarak verilen sadakalar hiçbir şekilde kişinin üzerine farz olan zekât veya öşür vergisi yerine geçmez.

Günümüz Türkiye topraklarında terk edilmesini Osmanlı Devleti’nin ilgasına kadar götürebileceğimiz öşür vergisi; arazi ile meşgul olan herkesin zamanı geldiğinde ödemesi gereken toprak mahsullerinin zekâtıdır.  Onda bir (1/10) manasına gelen öşür, ziraatla uğraşan çiftçilerin, elde ettikleri mahsullerden, hasat zamanında, onda bir nispetinde zekât alabilecek kişilere[3] vermesi gereken dinî bir borçtur. Asr-ı saadetten itibaren İslam devletleri tarafından toplanma şekilleri az çok farklılıklar arz etse de hiçbir zaman ihmal edilmeyen bir vergidir.

Çiftçilerin, mahsullerini yetiştirmek için kendi imkânları[4] ile suladıkları arazilerden (1/20) yirmide bir[5] ödemeleri gereken öşür vergisi; sırf yağmur suyu ile yetişen, arazi sahibinin sulamak için hiç emek çekmeden hasat ettiği arazilerden (1/10) onda bir[6] nispetinde farz olmuştur.[7] Hem yağmur hem de çiftçinin kendi imkânları ile sulanan arazilerden ise sulamada hangisinden daha fazla istifade edildiyse ona göre öşür verilir.

Diğer zekât malları gibi toprak mahsullerinin de nisabı vardır ve beş vesk (takriben 660 kg kadar) olarak tespit edilmiştir.[8] Çiftçinin hasat ettiği ürün mezkûr miktara ulaştığında öşür kendisine farz olur; hasat ettiği mahsulün nispetine göre öşür vergisini ödemesi gerekir.

Buğday, arpa, yulaf, mısır, pirinç, ceviz, fındık, fıstık, badem, zeytin, pamuk, nohut, mercimek, susam, soğan, sarımsak, biber, kimyon, bakla, kavun, karpuz, salatalık vs. ürünlerin tamamı bu vergiye tâbîdir. Öşür alınan arazilerden elde edilen ballardan da onda bir nispetinde vergi verilmesi gerekir.

Bol yağış alan Karadeniz Bölgesi’nde fındık eğer masraf yapılmadan ve temizlik vs. için emek harcanmadan sadece mevsimi geldiğinde mahsulü toplamak suretiyle hasat ediliyorsa, o zaman 1/10 oranında öşür verilmesi gerekir. Ancak masraf ve bakım yapıldığı takdirde bu oran 1/20 oranına düşecektir.

 Karadeniz’de yetişen ve son yıllarda üretimi artan kivi de aynı şartlara tâbîdir. Ancak bu yöreye ait çay bitkisi masrafsız ve emeksiz olmayacağı için her ne kadar yağmur suyuyla sulanıyor olsa da öşür hesaplanırken üreticiyi zor durumda bırakan bu masraflar dikkate alınarak 1/20 öşür verilmesi daha isabetli olacaktır.[9]

Arazi sahibi tarlasını kiralamak sureti ile başkasına verdiyse öşür, mahsulü hasat eden kişiden alınır. Arazi yarılama usulü[10] ile ekildiyse herkes mahsul nisap miktarına ulaştıktan sonra kendi hissesine düşen öşür vergisini öder.

Fakihlerin ittifakı ile öşür, harman sürüldükten yahut meyveler toplandıktan, üzümler de kesildikten sonra alınır. Yani arazi sahibi tarlasında işlediği mahsulleri hasat ettikten sonra öşür borcunu hesaplaması gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken başka bir husus da zekât vergisinde beklenen sürenin (havl) öşürde bulunmamasıdır. Yani öşür vergisi için üzerinden bir sene geçmesini beklemeye gerek yoktur. Mahsul hasat edildiğinde öşür vergisi vacip olur.

 Unutulmuş bir sünnetin ihya edilmesine bile büyük ecirler vaat eden[11] bir peygamberin ümmeti olan bizler, neredeyse unutulmuş bir farzı ne kadar ihya edip yaygınlaştırabilirsek mükâfatımız da o nispette büyük olacaktır hiç şüphesiz.

Şunu unutmamalıyız ki uzun süreden beri insanların vicdanlarına terk edilmiş olan öşür; namaz, oruç, hac gibi farzlardan daha hafif bir ibadet değildir. Bu sebeple üzerimize farz olan bütün ibadetler gibi bu vecibemizi de zamanı geldiğinde zekât alabilen kimselere uygun bir şekilde ulaştırmalıyız. Böylece hem farz olan bir ibadeti yerine getirmiş hem de vicdanımızı rahatlatarak kendimizin ve ailemizin rızkının içindeki başkalarına ait hakları temizleyip tamamen helal kazançla ailemizin iaşesini temin etmiş oluruz.

Bu şekilde hareket ederek yaptığımız ibadetlerin zevkine varır ve dualarımızın kabul olmasına mâni sebeplerden biri olan haram lokmadan hem kendimizi hem de aile efradımızı muhafaza etmiş oluruz. Zira hadîs-i şerîfte, “Bir kimse, Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: “Ya Rabbi! Ya Rabbi!” diye dua eder. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!” buyurularak haram ve başkalarına ait rızıkla gıdalananların dualarının kabul edilmeyeceği haber verilmiştir.[12] Sayılı günlerle sınırlandırılmış olan dünya hayatımızı, fakirlerin hakkı olan zekâtı vermemek suretiyle rahat yaşayacağımızı düşünerek, ebedî olan ahiret hayatımızı berbat etmek Müslümana yakışan bir davranış değildir. Mü’minlere vaat edilen ve ebedî olan cennet hayatını her daim düşünerek vazifelerimizi ihmal etmeme gayretinde olmalıyız.


[1]  Gaybî meselelerle ilgili geniş bilgi hadis kitaplarının fiten bahislerinden alınabilir.

[2]  Buhârî, İlim, 34.

[3]  Zekât, fakirlere, miskinlere, günlük yiyeceğini zor temin edenlere, yolda kalanlara, borçlulara, Allah yolunda cihat edenlere ve ilim öğrenenlere verilebilir. Zekât vermeye en yakınlardan başlanmalıdır.

[4] Tarlaları sulamada kullanılan sondaj, dinamo veya motorlar.

[5] 1000 kg buğday hasat eden çiftçi 50 kg veya bedelini verir.

[6] 1000 kg buğday hasat eden çiftçi 100 kg veya bedelini verir.

[7] Buhârî, Zekât, 55.

[8] Buhârî, Zekât, 42.

[9] Şevket Topal, – Abdulkadir Kişmir, “İslâm Hukukunda Öşür ve Delilleri”, Kocaeli Üniversitesi İlahiyat   Fakültesi Dergisi, 2019, cilt: III, sayı: 1, s. 46.

[10] Arazi sahibi ve kiracı arasında mahsulün yarı yarıya taksim edilmesi.

[11] Tirmizî, İlim, 16, İbn Mace, Mukaddime,15.

[12] Müslim, Zekât, 65.