İçeriğe geç
Anasayfa » Unutulmaya Terkedilmiş Bir Emr-i İlahi: Öşür

Unutulmaya Terkedilmiş Bir Emr-i İlahi: Öşür

Mucizeleri ile asr-ı saadette ashabının imanını pekiştiren Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in asırlar öncesinden haber verdiği hadiselerin vuku bulduğunu müşahede eden bizlerin de Efendimize ve Efendimizin getirdiği din olan İslam’a bağlılığını ziyadeleştirmektedir. İlim adamlarının azalması ve ilmin kaldırılması1 da asırlar öncesinden haber verilen ve vuku bulduğuna şahit olduğumuz gaybî haberlerdendir.2

İlmin kaldırılmasıyla pek çok vecibenin unutulmaya terk edileceğini öngörmek çok da zor olmasa gerek. Hâlbuki bazı hususlarda bilgisizlik Müslüman biri için mazeret olarak kabul edilemez. Mesela kişinin, ilmihal meselelerini iyice öğrenmesi o kimse üzerine farz derecesinde bir vazifedir. Bunlardan biri de ziraatla ilgilenen her Müslümanın bilmesi gereken zirai vergilerle alakalı olan öşürdür.

Günümüz Türkiye topraklarında terkedilmeye başlanmasını Osmanlı Devleti’nin ilgasına kadar götürebileceğimiz öşür vergisi; arazi ile meşgul olan herkesin, zamanı geldiğinde ödemesi gereken, toprak mahsullerinin zekâtıdır. Onda bir manasına gelen öşür; ziraatla uğraşan çiftçilerin, hasat zamanında elde ettikleri mahsullerin onda biri nispetinde, zekât alabilecek kişilere3 verilmesi gereken dini bir borçtur. Asr-ı saadetten itibaren İslam devletlerinde toplanma şekilleri az çok farklılık arz etse de hiçbir zaman ihmal edilmeyen bir vergidir.

Osmanlı kurumlarının atıl bırakılması ile zekât toplayan müesseseler de iptal olmuş ve zekât vermek tamamen insanların vicdanlarına bırakılarak zekât vermeyenler için herhangi bir cezâ-i müeyyide uygulanmamıştır. Bu serbestliğin sonucunda, devlete muhtelif vergiler ödeyen insanların birçoğu, dini vergilerin yaptırımı olmadığı için (şuurlu kişiler dışında) bu hususta ihmalkâr davranmış ve kendilerine farz olan birtakım vazifeleri terk etmişlerdir.

Mahsul yetiştirmek için çeşitli imkânlar4 kullanılarak sulanan arazilerin öşür vergisi yirmide bir5; sulanması için hiç emek sarf edilmeyen, sırf yağmur suyu ile sulanan arazilerin öşür vergisi onda bir6 nispetinde farz olmuştur7. Hem yağmurla hem de muhtelif imkânlarla sulanan araziler için sulamada hangisinden daha fazla istifade edildiyse ona göre öşür verilir.

Arazi sahibi, tarlasını kiralamak sureti ile başkasına verdiyse öşür mahsulü, tarlayı hasat eden kişiden alınır. Arazi, yarılama usulü8 ile ekildiyse herkes kendi hissesine düşen öşür vergisini öder.

Diğer zekât malları gibi toprak mahsullerinin de nisabı vardır ve beş vesk (takriben 660 kg kadar) olarak tespit edilmiştir9. Çiftçinin hasat ettiği ürün mezkûr miktara ulaştığında öşür kendisine farz olmuştur. Hasat ettiği mahsulün nispetine göre öşür vergisini ödemesi gerekmektedir.

Buğday, arpa, yulaf, mısır, pirinç, ceviz, fındık, fıstık, badem, zeytin, pamuk, nohut, mercimek, susam, soğan, sarımsak, biber, kimyon, bakla, kavun, karpuz, salatalık vs. gibi ürünlerin tamamı vergiye tabidir. Öşür alınan arazilerden elde edilen ballardan da onda bir nispetinde vergi verilmesi gerekir.

Unutulmuş bir sünnetin ihya edilmesine bile büyük ecirler vaad edilmişken10 nerdeyse ismi bile hafızalardan silinmiş bir farzı ihya edip yaygınlaştırmanın mükâfatı da ona göre olacaktır hiç şüphesiz.

Şunu unutmamalıyız ki uzun süreden beri insanların vicdanlarına terk edilmiş olan öşür; namaz, oruç, hac gibi farzlardan daha hafif bir ibadet değildir. Bu sebeple, üzerimize farz olan bütün ibadetler gibi bu vecibemizi de zamanı geldiğinde zekât alabilen kimselere, uygun bir şekilde ulaştırmalıyız. Böylece hem farz olan bir ibadeti yerine getirmiş hem de vicdanımızı rahatlatarak kendimiz ve ailemiz için kazandığımız rızıktan başkalarına ait hakları temizleyip tamamen helal kazançla ailemizin iaşesini temin etmiş oluruz.

Bu şekilde hareket ettiğimiz takdirde yaptığımız ibadetlerin zevkine varır ve dualarımızın kabulüne mani sebeplerden biri olan haram lokmadan korunmuş oluruz. Zira hadis-i şerifte, “Bir kimse, Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: “Ya Rabbi! Ya Rabbi!” diye dua eder. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir?” buyurularak haram ve başkalarına ait rızıkla gıdalananların dualarının kabul edilmeyeceği haber verilmiştir.11

Sayılı günlerle sınırlandırılmış dünya hayatımızı, fakirlerin hakkı olan zekâtı vermemek suretiyle rahat yaşayacağımızı düşünerek ebedi olan ahiret hayatımızı berbat etmek Müslümana yakışan bir davranış değildir. Mü’minlere vaad edilen cennet hayatını her daim düşünerek vazifelerimizi ihmal etmemeye çalışmalıyız. i


1 Buhârî, “İlim”, 34

2 Gaybî, meselelerle ilgili geniş bilgi hadis kitaplarının fiten bahislerinden alınabilir.

3 Zekât, fakirlere, miskinlere, günlük yiyeceğini zor temin edenlere, yolda kalanlara, borçlulara, Allah yolunda cihat edenlere ve ilim öğrenenlere verilebilir. Zekât vermeye en yakınlardan başlanmalıdır.

4 Tarlaları sulamada kullanılan sondaj, dinamo veya motorlar.

5 1000 kg buğday hasat eden çiftçi 50 kg veya bedelini verir.

6 1000 kg buğday hasat eden çiftçi 100 kg veya bedelini verir.

7 Buhârî, “Zekât”, 55.

8 Arazi sahibi ve kiracı arasında mahsulün yarı yarıya taksim edilmesi.

9 Buhârî, “Zekât”, 42.

10 Tirmizî, İlim 16, İbn Mace, Mukaddime 15.

11 Müslim, Zekât, 65