TANIDIKLARIM ABDURRAHMAN BEŞİKÇİ (1890-1972)

1950 Yılı’nda Trabzon Lisesi’nde tahsile başladığım sırada ben mektep kitapları dışında hâriçten kitap okumak hususunda ihtiras derecesinde istekliydim. Lâkin düzgün muhtevalı okunacak bir kitap bulmak gâyet müşkildi.

Adam Seçmek

İslâmiyet en küçük içtimâî birlik olan âileden devlete kadar bütün idârî faaliyetler için şekilden ziyâde ruh emretmiştir. Bu ruh üç esasla gerçekleşir. 1. Ahkâm-ı ilâhiyenin tenfizi yâni şeriat kanun ve kaidelerine uygun hareket etmek. 2. Emânetin ehline tevdii yâni amme selâhiyet ve iktidarını kullanacak şahısları liyâkatlerine göre tâyin etmek. 3. İstişâre etmek.

İslâmî Mücâdelede Evveliyet Münkerden Nehiydir

Allahu Azimüşşan ezelde sâdece kendisi mevcudken sıfat tecelli terkipleriyle sonsuz varlık ihtiva eden mâsivaullahı halk etmiştir. Mâsivaullahı teşkil eden varlıklar içinde sâdece “insan” denilen varlık sıfat-ı ilâhiye tecellileri itibariyle en donanımlı bir varlık olarak yaratılmıştır. Bütün Kâinat’ın “zübde”si mâhiyetinde olmak üzere yaratılmış bulunan Âdemoğlu küçük bir Kâinat olmak itibariyle Cenab-ı Hakk’ın “Beka” ve “Hâlık” sıfat-ı […]

DİNİN SUNDUĞU TESELLÎ

Hayat şartlarının ta bebeklikten itibaren her ferde birtakım nâiliyetler kadar mahrumiyetler ve külfetler de yüklediği malumdur. Bu külfetler ne kadar ağır olursa olsun onlara katlanıp isyan etmeyerek Cenab-ı Hakk’a karşı “rıza” halinde bulunabilmek dünyevî huzur ve sükûn için şarttır. Din, hayatı olduğu gibi kabul etmeyi emreder. Bununla beraber kabil-i ıslah olanları düzeltip iyileştirmek de dinin emirleri cümlesindendir. […]

SÜRPRİZ

Kâinattaki aslî hal, sükûnet ve istikrardır, bunu sağlayan ise, -müsbet ilmin tâbiriyle söylemek gerekirse- tabiat kanunlarıdır ki; vukuat ve şuûnat (realiteler) milyonlarca seneden beri hep onların muayyen çerçevesi dâhilinde cereyan etmiş ve etmektedir.

BATI ROMA’NIN FETHİ MÜJDESİ

Fahr-i Kâinat’ın müstesna bir medhine mazhar olan Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri bir bahar sabahı, köhne Bizans’ı çevreleyen ihtiyar surların Topkapı civarında yarılmasıyla açılan gedikten içeri girmiş, “Gülbang-i Muhammedi” ile “Tekbir”in ulvi ve heybetli bestelerine karışan bir alkış tufanı içinde yavaş yavaş şehre doğru ilerliyordu.

SONSÖZ

Bir okyanusu, ondan alınmış bir bakraç suyun tahlili ile değerlendirmek kabilinden, âcizane bir gayretle İslâm Dünya Görüşü’nü anlatmak maksadıyla kaleme alınmış olan bu eseri bitirdikten sonra, onun geleceği hakkında da birkaç söz söylemeyi zarurî addediyoruz. Bunun için önce nihai hükmü, sonra da bu hükmün esbab-ı mucibesini (gerekçelerini) arz etmeyi uygun bulmaktayız.

ALEMŞÜMÛLLÜK (ÜNİVERSALİZM)

  9.sayıdan devam…        Dünya görüşü, evvelce de izah etmiş olduğumuz gibi insan hatırına gelebilen her suale kendi içinde tezada düşmeksizin cevap verebilen ve böylece hayat ve Kâinat’ın tamamını izah edebilen bir görüş olduğuna göre o, bir kıymet hükümleri manzûmesi demektir. Bu manzûme bütün Kâinat’a şamil olduğu cihetle bir Dünya görüşünün ilk göze […]

TASAVVUFTA TELÂFİ VE TEDAVİ YOLLARI

Tasavvufî cereyanlar vukuat ve şuûnâta (realitelere) kader açısından bakmayı öğreterek aşırı sevinmek kadar üzülmeyi de asgarîye indirerek insanları fâidesiz bir takım telaşlardan kurtarır. Diğer taraftan şer’î ibadetlere ilaveten evrâd-ü ezkâr ile onları bir kat daha zırhlandırıp nefsânî temayüller isti­kametinde gitmekten alıkoyar.

DİNİN SUNDUĞU TESELLÎ

          Hayat şartlarının ta bebeklikten itibaren her ferde birtakım nâiliyetler kadar mahrumiyetler ve külfetler de yüklediği malumdur. Bu külfetler ne kadar ağır olursa olsun onlara katlanıp isyan etmeyerek Cenab-ı Hakk’a karşı “rıza” halinde bulunabilmek dünyevî huzur ve sükûn için şarttır. Din, hayatı olduğu gibi kabul etmeyi emreder. Bununla beraber kabil-i ıslah olanları […]